Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Xaroka Wildstorm

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Xaroka Wildstorm
Rütbesini Almamış Üye
Rütbesini Almamış Üye
Xaroka Wildstorm


Karakter Yaşı : 19
Rp Partneri : ~
Mesaj Sayısı : 2
Kayıt tarihi : 10/03/11

Xaroka Wildstorm Empty
MesajKonu: Xaroka Wildstorm   Xaroka Wildstorm Icon_minitimePerş. Mart 10, 2011 9:26 pm

"Burası neresi?" Gümüş renkli karın yağdığı ıssız bir bölgedeydim. Rüyada mıyım yoksa gerçek mi? Bende bilmiyordum. Buraya nasıl gelmiştim? Bu bir rüya olmalı diye düşünüyordum. Aklım düşünce sisinde kaybolurken biriken gümüş renkli karın yüzeyinde yürüyordum, arkamda belirgin izler bırakarak. Kar, ince ve seyrek yağıyordu. Görüşüm açıktı fakat ufka kadar hiç bir medeniyet belirtisi yoktu. Sadece ölü bir toprak ve üzerinde birikmiş on santim kadar kardı burada ki hayatın kaynağı. Hava soğuktu... Gümüş renkli kar normal bir kardan daha soğuk bir atmosfer yaratıyordu. Kollarımı birbirine dolayarak yürüdüm... Üşüyordum... Gündüz mü? Yoksa gece mi? Bilemiyordum. Sadece gri renkli bulutlar ve gümüş renkli kardı gözlerimi dolduran. Başka bir şey yok... Hiç bir şey... Bir medeniyet bulma umuduyla saatlerce yürümüştüm. Sanki bir genjutsunun etkisindeyim sandım o an. Dönüp dolaşıp hep aynı yere geliyordum. Gerçi işaretleyebileceğim hiç bir nesne yoktu etrafımda. Biraz kar... Hepsi bu. Saatler geçerken ben yürümeye devam ediyordum.. Gece olmuyordu,yada güneş doğmuyordu. Sadece bir alaca karanlık vardı burada. Hepsi bu... Duraksamadan üç gün boyunca yürümüştüm. Bu arada hâlâ yerimde sayıyor gibiydim. Daha fazla gücüm kalmadığında dizlerimin üzerine çökerek bir süre karşımda uzanan ufka baktım. Hiç bir şey yoktu? Burada ölecektim. Yapabileceğim hiç birşey yoktu. Sonuçta buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Veya nerede olduğumu. Acaba biri yokluğumu fark etmiş midir? Etseler bile birşey değişmezdi. Ne bir efsanede nede eski tozlu tarih kitaplarında böyle bir yerden söz edildiğini görmemiştim. Hiç umut yoktu... Ölecektim. Yüz üstü yere serildiğim de yumuşak kar düşüşümü hafifletmişti. Yüzüm karlara gömülü, sadece bir gözümün ucundan ufkun çok az bir kısmını görebiliyordum. Akıp giden zaman ise varlığımı yok etmek için yavaş bir ahenkle üstümü toprak yerine gümüş renkli karla dolduruyordu. İnsan ölürken geçmişi düşünür derlerdi. Doğruymuş... Verdiğim sözü hatırlamıştım. Sözümü tutmak için yemin etmiştim daha küçük bir çocukken. Verdiğim söz için ninja olmuştum. Ama şimdi... Şimdi ölüyordum. Gözlerimi son ana kadar açık tutmak için çabaladım belki biri beni görür diye. Çok sönük bir umuttu bu ama vardı işte. Gözlerim kararmaya başlıyordu. Soğuk kar vücudumu uyuşturmaya başlamış,yavaşça yağan kar ise beni neredeyse tarihe gömmüştü. "Beni affet dostum. Sözümü tutamadım..." geriye kalan son gücümü de bu mırıltılar için harcamıştım. Parmağımı oynatacak gücüm kalmamıştı. Göz kapaklarım bir ton ağırlığa ulaşmıştı artık. Onları açık tutamıyordum. Umutsuzca gözümü kapadım. Her şey buraya kadardı. Artık benden yana son ümit ışığı da sönmüştü. Tam o sırada kar üzerinde yürüyerek yanıma gelen birinin sesini duymuştum. Son bir gayretle göz kapaklarımı aralamak için savaş vermiştim. Zar zor aralaya bildiğim göz kapaklarım arasından sızan ışık bir suretti. Bir... kurdun sureti. Göz kapaklarımı tekrar kapadığımda kendimi serbest bırakmıştım. "Harika. Artık cesedimi de bulamazlar." yüzümde hafif bir gülümseme oluşmuştu. Ölüme gülerek gitmek sonunda bana da nasip olmuştu anlaşılan. Beynim yavaşça kendisini kapatırken başımda ölmemi bekleyen kurdunda nefes sesleri giderek yok oluyordu...

"Onu buraya getirmemeliydin!"
"Ne yapsaydım? Onu orada bırakırsam ölecekti. Vicdanım izin vermedi!"
"Başımıza çok büyük bir bela aldın."
Çevremde genç bir bayanla benim yaşlarımda bir çocuğun konuşma sesini duyuyordum. Hâlâ yaşıyor muydum? Gözlerimi hafifçe aralamak için çabalarken mutluluktan ağlamak üzere olduğumu fark etmiştim. "Ssshht! Sessiz ol. Gözlerini açıyor!" bu genç bayanın sesiydi. Gözlerimi açtığımda ise gözlerimin ışığa alışması için bir süre bekledim. İlk olarak gördüğüm şey biri büyük diğeri küçük iki gölgeydi. Daha sonra ise bir çift kurt. Kurt? Hızla doğrularak geriye doğru kaçmaya çalışmıştım. Fakat daha ilk hamlemde nemli bir duvara çarparak durmak zorunda kaldım. Ki daha fazla kaçacak yerim de yoktu. Hızlıca etrafıma bakarak nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Kısa sürede bir mahranın içinde olduğumu anlamıştım. Etraftaki tek şey ise kabaca oluşturulmuş,benim az önceye kadar içinde yattığım yataktı. Peki az önceki sesler? Onlar nereye gitmişti? Belkide bu hayvanlar sesini duyduğum ninjalara aitti. Etrafıma iyice bakmıştım fakat hiç bir yerde insan göremiyordum. Kurtlar ise şaşırmış bakışlarla bana bakıyor,yetişkin olan bir hamle yapmamı beklercesine hazırda bekliyordu. Küçük olan daha toy ve dikkatsiz gözükse de onunda içinde ki tedirginliği hissedebiliyordum. O anda aklımdan delice bir şey geçmişti. Acaba az önceki ses bu kurtlara ait olabilir miydi? Bunu anlamanın tek bir yolu vardı... Dudaklarımı yavaşça araladığımda büyük olan iyice tedirgin olmuştu. Onları ürkütmek istemiyordum, bu yüzden yumuşak ve yavaş bir sesle "Merhaba..?" yetişkin olan gözlerini kısmış hâlâ benden ters bir hareket yapmamı bekliyor gibiydi. Fakat küçük olan direk atladı "Merhaba!" yüzünde yaygın bir gülümseme vardı. Bir kurdun ilk kez gülümsediğini görüyordum. Bu yüzden bunun gülümseme olduğunu zar zor anlayabilmiştim.Bu ses baygınken duyduğum çocuk sesiyle aynen örtüşüyordu. Dur biraz... Konuşuyor mu bu kurtlar!
"Ash!"
"Ne var!?"
birbirlerine dönüp atışmaya başladıklarında arkalarında bir koridor olduğunu fark etmiştim. Sonunda ışık olan bir koridor... Bu çıkış olmalıydı. Beni fark etmemelerini umarak arkalarından dolaşıp çıkışa ulaşmak istiyordum. Fakat daha ikinci adımımı attığımda büyük olan fark etmişti. "Dur bakalım! Öylece çekip gidemezsin!" Lanet olsun! Beni direk fark etmişti. Ne yapmalıydım? Onlara doğru dönüp yüzüme yapmacık bir gülümse takarak "Size rahatsızlık verdiğim için üzgünüm. Ben sadece kayboldum. Eminim ailem beni çok merak etmiştir. Bırakın gideyim. Ben kendi yolumu bulabilirim." Yetişkin olan direk tokat gibi vurmuştu lafı.
"Böyle bir şey olmayacak."
"One-Chan!"
"Onu bilge kurda götürmeliyiz. Ve verdiği karara da saygı göstermeliyiz."

küçük olan başını öne eyerek susmuştu. Ben ise buradan kurtulmak istiyordum. Ve bu ikisine kesinlikle güvenmiyordum! Yetişkin olan bana dönerek "Bizimle gel!" diyerek yürümeye başlamıştı.Yanlarında yürürken az önce gördüğüm koridora doğru ilerliyordum. Fakat dar girişten geçtiğimde fark etmiştim ki burası çıkış değildi. Çok büyük bir solona açılan bir kapı gibiydi. İçeriye girdiğimizde büyük bir sessizlik oluşmuştu. Etrafımızda ki onlarca... Hayır,yüzlerce kurt bize bakıyordu! Kurtlar buraya bir köy kurmuşlardı. Tamamen farklı bir mimari hakimdi buraya. Taş duvarlardan oluşturulmuş kare şeklinde evler. Üstlerinde beyaz renkli yine taştan düz bir çatı. Taş çerçeveler ve kapılar. Sanırım buranın mimarisi tamamen taş üzerine kuruluydu. Zaten başka türlü nasıl olabilirdi ki. Burası bir mağaraydı. En az Kirigakure kadar büyük bir mağara. Bir süre yürüdükten sonra diğer binalardan farklı bir binanın önüne gelmiştik. Mağaranın tavanına kadar ulaşan bir yüksekliği ve devasa bir kapısı vardı. Kapının üzerinde ki karmaşık desenler eşsiz gözüküyordu. Bu kurtlar bunu nasıl yapmışlar diye düşünmüştüm o an? Belki de burada insanlarda vardı? Bekleyip bunu görmekten başka çarem yoktu. Gerçi şu ana kadar insanın varlığını taşıyan hiç bir obje görememiştim. Binanın bir dev geçecek kadar büyük kapısına ulaştığımızda bizi iri, erkek bir kurt karşılamıştı. Sağ gözünde ki kılıç yarasına benzeyen yarıktan ötürü bir gözü kördü. Şu ana kadar karşılaştığım iki kurttan daha koyu renkli bir posta sahipti. Hor gören bakışlarla beni bir süre süzdükten sonra yetişkin olan kurda dönüp "Onu nereden buldunuz? O bir insan! İnsanların buraya girmesine izin yok!" anlamadığım bir dilde bir kaç şey daha söylemişti. Sonra dişi olan kurt bana dönerek "Onu kardeşim bulmuş. Karların üstünde ölmek üzere olduğunu söylüyor." dişi kurtun bu sözünden sonra erkek kurt yavru kurda dönüp sert bakışlarla bir süre ona bakmıştı. Yavru kurt ise utanarak başını öne eymiş acıklı bir ses çıkarıyordu. Dişi kurt kardeşini bu baskıdan kurtarmak için tekrar konuşmaya başladı "Onu bilge kurda göstereceğiz. Onun fikrini almak en doğrusu diye düşündük." bu sözün ardından erkek kurt susarak bir süre bana baktı. Ardından devasa kapının içinde küçük bir kapı açarak "Buradan devam edin." diyerek binanın yanındaki başka kapıdan girip gözden kayboldu. Biz ise kurdun açtığı kapıdan girip karanlık koridorda bir süre yürüdükten sonra mum ışıklarıyla aydınlanmış loş ışıklı bir odaya girdik. Önümde kenarları desenlerle süslenmiş kırmızı bir halı, yol boyunca kenarlarda taş sütunlar, heykeller ve büsler yer alıyordu. Halının sonunda ise iki merdiven kadar yüksekte bir bölge ve bölgenin sağ köşesinde iki tane devasa taht diğer köşesinde ise daha büyük çapa sahip düz bir taş yer alıyordu. Tahtların üstünde göz kamaştırıcı görüntüsüyle devasa boyutlarda bir çift kurt oturuyordu. O anda giriş kapısının neden bu kadar büyük olduğunu anlamıştım. Bunlar kurt ülkesinin kral ve kraliçesi olmalıydı. Onların önünde ister istemez saygı duymak istiyordu insan... Başımı diğer köşeye çevirdiğimde ise kral ve kraliçeyi yanında yavru gibi bırakacak daha devasa bir kurt düz bir taşın üstünde oturuyordu. Gümüş rengindeki tüyleri yaşlılığın etkisiyle gri bir renge bürünmüştü. Gözlerinin ikisininde göz bebekleri tamamen yok olmuş sadece akları kalmıştı. Önüne yavaşça ilerlerken yanımda ki kurtların başını eğdiğini fark etmiştim. Ben ise umursamazca bu yaşlı kurtun yüzüne bakıyordum. Aklımda ki tek soru ise kaç asır yaşında olduğuydu? Önüne geldiğimizde diğer iki kurt tek patilerinin arkasına basarak bir nevi diz çökme hareketi yapıyorlardı. Başları tamamen yere eğik bir şekilde dişi olan bana fısıltılı bir sesle "Başını ey!"ona karşı çıkmak istemiyordum. Sonuçta onlar beni ölümden kurtarmışlardı. Onların kültürlerine saygı göstermeliydim. Sol dizimin üzerine çökerek başımı öne eydim. Dişi kurt bunu gördükten sonra yüksek bir sesle "Heey... Bilge kurt! Size bir şey danışmamız gerekiyor. Lütfen uyanın!" Merakla olup bitenleri izliyordum. Ardından uğultulu bir ses solonu sallamıştı "Hmmm? Beni uykumdan kim uyandırıyor?"
"Ben Silverfang klanında Silverfang Angel. Buda kardeşim Silverfang Ash. Lütfen bize biraz zaman ayırın."
"Hmmm... Olabilir. Anlatın bakalım derdinizi."
"Kardeşim Ash, bir insan çocuğunu ölmek üzereyken karların üstünde bulup buraya getirmiş. Bizde ne yapacağımızı bilemeyip bilge kurda danışmaya geldik."
"Hmmm? Bir insan çocuğu demek... İnsanların buraya girmesi yüz yıllar önce yasaklanmıştı."
"Bunu biliyoruz bilge kurt. Kardeşim Ash bir sorumsuzluk yapmış. Onu affedin.""Anlıyorum... Ancak varlığımızın insan dünyasında yayılmasına izin veremeyiz. Bunu sende biliyorsun."
"Biliyorum efendim. Lütfen bizi affedin!" dişi kurt bunu söylerken ölüm korkusu bütün bedenini ele geçirmiş gibiydi. O yaşlı kurt cani biri olabilir miydi? Sanırım bu konuşmaya karışmasam daha iyi olurdu.
"Hmm... insan! Bana adını söyle!" Bir anda şaşkınlıktan ismimi unutmuştum. Ne demeliydim? Bir süre kendimi toparlamak için sustum. Ardından kendimi sakin olmam gerektiğine inandırıp "İsmim Kaguya İnazuma. Yok edilmiş Kaguya klanının geriye kalan son varislerinden biriyim. Akademiden bu yıl mezun olarak genin bir ninja oldum. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyorum. Nasıl çıkacağımı da..."Yaşlı,bilge kurt bana beyaz gözlerinle bir süre baktıktan sonra uğultulu sesinle konuşmasına devam etmişti.
"Hmm... Bir ninjasın demek... Bu çok enteresan. Yanında duran dişi kurdu görüyor musun? bunu söylerken gözlerinle Angel'ı işaret ediyordu. "Dokun ona." bunu söylediğinde Angel'ın gözleri bir anda açılmıştı. Başını hızla bilge kurda çevirerek endişeli bakışlarla "Ama efendim!" bunu söylemesiyle birlikte Angel'ın korkusunu tekrar hissetmiştim. O anda bilge kurt gözlerini Angel'a çevirerek ona bir kaç saniye bakmıştı. Bu Angel'ı ikna etmeye yetmiş olacak ki "Siz bilirsiniz bilge kurt." diyerek başını öne eymiş ti. Ben ise ne yapmam gerektiğini bilemiyordum. Sol elimi hafifçe yavaşça Angel'a doğru doğrultmuş olsam da içimde hala büyük bir tereddüt vardı. Bunu fark eden bilge kurt "Korkma. Dokun ona..." sesi beni ikna etmeye yetmişti bile. Yavaşça elimi Angel'ın bol tüylü sırtına koymuştum. Elimi Angel'ın yumuşak tüylü kürküne koymamla çekmem bir olmuştu. Angel bir anda gözleri parlayarak ayağa dikildi. Üzerinde ki gümüş renkli tüyleri havalanarak havada süzülmeye başlamıştı. Angel'ın bedenini saran ışık o kadar artmıştı ki bir an gözlerimi kapamak zorunda kalmıştım. Tekrar açtığımda ise Angel bütün görkemiyle ayakta duruyordu. Üzerinde ise farklı olarak kemik bir zırh oluşmuştu. Vücudunun önemli bölgelerini kapayan bu zırh Kaguya klanının elinden çıkmış gibiydi. O anda şaşıran tek kişinin ben olmadığımı fark etmiştim. Bilge kurt gözlerini sonuna kadar açarak gördüklerinin gerçek olduğuna inanmaya çalışıyor gibiydi. Ayrıca bu durum kral ve kraliçenin de ilgisini çekmiş olmalıydı ki doğruca bize doğru bakıyorlardı.
"Çok enteresan. İlk defa böyle bir etkileşime şahit oluyorum. Sen özelsin çocuk. Bu klanının gücü mü?" ben ise kendimi Angel'ın üzerinde oluşan kemik zırha kaptırmıştım. Çok güzeldi... Taki Angel silkelenerek üzerinde ki zırhı atana kadar. Oda gördüğüne baya şaşırmış gibiydi. Herkesin gözünün bende olduğunu hissederek kendimi sonsuz bir baskı altında hissediyordum. Buna rağmen konuşmak için kendimi zorlayarak "E...Evet efendim." dedim. Bilge kurt bir süre sessiz kalarak düşünmek için gözlerini kapadı. Anlaşılan bana karşı olan görüşü değişmişti. Belkide benim için hâlâ bir umut vardı. Bir kaç dakika süren sessizlik bilge kurdun gözlerini tekrar açmasıyla son buldu. "Evine dönmek istiyor musun genç adam?" bu beklediğim soruydu! Direk atladım"Evet efendim. Bütün kalbimle istiyorum bunu!" yaşlı kurt bir süre bana baktıktan sonra "Pekala o haldeyse..." yaşlı kurt elini oturduğu taşın arkasına atarak bir parşomen ve bir kolyeyi önüme atmıştı. Ardından "Buraya giren bir insanın kurallar gereği öldürülmesi kesindir. Ancak senin gibi özel kişiler buradan anlaşmayla kurtulabilir. Bu anlaşma sayesinde bizi kendi yaşadığın dünyaya istediğin zaman çağıra bileceksin.Ve tabi ki bizde seni çağıra bileceğiz. Seçim senin... Eğer buradan kurtulmak istiyorsan önünde duran parşomene kanla beş parmağının izini ve adını yaz." bu güzel yaratıkları istediğim zaman çağırabilecek miydim? Bu benim için anlaşmadan ziyade ödül gibiydi. Elimi önümde duran parşomen rulosuna uzatarak yavaşça önüme çektim. Sağ elimle ucundan tuttuğum parşomeni sol elimle yuvarlayarak açılmasını sağladıktan sonra içinde bulunan bölgelerden birine adımı yazabilmek ve parmak izlerimi bırakabilmek için sol elimin beş parmağını da ısırarak kanatmıştım. İlk olarak sayfanın üst kısmına parmaklarımı sıkıca bastırarak parmak izimin oluşmasını sağladım. Ardından da sol elimin işaret parmağıyla ismimi yazmaya başladım " Kaguya Inazuma ". İşimi bitirdikten sonra parşomeni tekrar rulo haline getirerek bilge kurda doğru uzatmıştım. Bilge kurt iki parmağınla parşomeni kavrayıp tekrar oturduğu taşın arkasına kaldırdıktan sonra "Güzel... Dilerim iki tarafta anlaşmasına sadık olur. Önünde duran kolyeyi al ve boynuna tak. Bu senin gümüş kurtlarla yaptığın anlaşmanın kanıtıdır." Söylediği gibi kolyeyi alarak başımdan geçirip boynumda durmasını sağlamıştım.
Xaroka Wildstorm 25zpdf8
[Kolyenin temsili görüntüsü]

Yaşlı,bilge kurt sol elini kaldırarak başımın önünde tutuyordu. Gözümün önünde duran devasa tırnağı kirigakure köyünde ki mizukage binasını tek darbede yok edebilecek kadar büyüktü. O anda boğuk sesi veda eder gibi çıkmıştı "Artık evine dönme vakti geldi genç adam." tırnağının ucuyla alnıma dokunduktan sonra hatırladığım tek şey bir yerden düşüyor gibi hissetmemdi. Daha sonra gözlerimi açtığımda ise kendimi yatağımda nefes nefese bulmuştum. Terden sırılsıklam olan alnımı sildikten sonra güneş ışıklarının yeni doğduğu odaya bakarak her şeyin yerli yerinde olduğuna emin olmak istemiştim. "Bir rüya mıydı?" rahatlamış bir şekilde aldığım nefesi verdikten sonra kendimi yatağa bırakarak uykuya geri dönmek istemiştim. Tabi göğsümde oluşan kaşıntıyı gidermek için elimi göğsüme atmasaydım. Elim sert bir nesneye çarpmıştı. Bir kolye!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

Xaroka Wildstorm Empty
MesajKonu: Geri: Xaroka Wildstorm   Xaroka Wildstorm Icon_minitimeCuma Mart 11, 2011 6:10 pm

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 15 puan
Renklendirme/Görünüm= 5 puan
İçerik/Kurgu= 17 puan
Akıcılık= 9 puan
İmla= 7 puan
Paragraf Düzeni= 2 puan
Tutarlılık= 4 puan

Toplam= 69
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Xaroka Wildstorm
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: Yönetim :: Rp Gücü Hesaplama-
Buraya geçin: