Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 ~Aynadaki Yansıma~

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
A. Carmen Dolores
Bilim İnsanı
Bilim İnsanı
A. Carmen Dolores


Karakter Yaşı : yok benim yaşım.
Rp Partneri : Amber <3
Mesaj Sayısı : 120
Kayıt tarihi : 13/03/11
Lakap : İşte Aichou de, Aya de, ne bilim olum, takıl sen.

~Aynadaki Yansıma~ Empty
MesajKonu: ~Aynadaki Yansıma~   ~Aynadaki Yansıma~ Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 11:18 am

Outta:
Söyleyeyim dedim desu, konusu reenkarnasyon gibi bir şey. Biraz manasız
bi rp olduğundan konusunu anlaşılamayabiliyor, ve copy-paste yaptığımdan bi garip oldu rp. İlgililere arz ederim
v.v"

Aynadaki bana usulca göz gezdiriyordum. Kahverengiyle olgun portakal
kızıllığı arasındaki rengin üzerinde şeftalimsi altın boyamaların
bulunduğu elbise vardı üzerinde. Saten kumaş, aşığının kollarında
kıkırdayan şehvetli bir zampara gibi bu zenginliğin pırıltılarıyla sanki
yaramazca fingirdeşiyordu. Başparmak kalınlığındaki bu elbiseden en az
dört tane oldukça mütevazı elbise daha çıkabilirdi.O yılların son modası
olan yeleğinin önü kısaltılmıştı ve şeffaf gömleğin arasından görünen
bereketli gerçek, insanda bin bir arzu uyandırıyordu. Sağ elinin işaret
ve başparmağı ile çekiştirdiği, al yanaklarının yanına düşen kalın bir
bukleyi çekiştiriyordu. Başındaki vişne çürüğü rengindeki küçük şapka
buklelerinin arasına iliştirilmiş, ahenkle dans eden saçlarının arasında
bir kısmı neredeyse kaybolmuştu. Şapkanın üzerindeki turuncu iplikten
süslemeler, danteller hep el oymasıydı. Arkaya yatmış tavus kuşunu
andıran tüylerin ön kısmından, gözlerinin altına kadar yüzünü kapatan
şapkadan çıktıkça turuncudan giderek rengi siyaha dönen tülün altında
parlayan bir çift kehribar rengi göz, hınzırca beni süzüyordu. Bense
sadece, oyununa istediği rolde ortak olabiliyordum...

-Kimsin sen?
Parlayan,
vişne rengi dudakları yukarı doğru kıvrılırken tüylerim diken diken
olmuştu. İlk başta hınzır gülüşleri kulaklarıma sadece genç bir kızın
umarsız fakat beklenti dolu sesini hatırlatsa da, giderek çirkinleşen
kahkaha, içimi karartmaya yetmişti. Bu ses, bana mı aitti? Elim sol
göğsümün üzerine giderken, yüreğimin bir kuş tüyü kadar hafiflediğini
hissedebiliyordum. Her atışında, arındırılmış kanımın dolandığı her
damarımda o tanımadığım, hoş boşluk, beni biraz daha etkisi altına
almaya yetiyordu. Fakat alışık değildim... Ben, günahsız bir sabi değil,
yüreği ana karnında kalmış bir cesettim ancak. Bir cenin. Geleceğinde
asılmaya kalmadan kendi kordonunda hayat veren bir cenin. Daha doğmadan
insanlara üzüntü verebilecek, annesinin helallik sütünü emememiş bir
yavruydum ben.. Tanrı, ruhumu tekrar yanına çağırmıştı. Bunları
dünyadaki koruyucularıma anlatamaamm ne büyük talihsizlikti! Ve
çocukluğum...

Ah, o, acılarla dolu çocukluğum!... Etnik çatışmalarda sarı hummaya yakalanıp parça parça dökülen ve oluk oluk irin akan bedenimde, daha çok bir yaşlı gibiydim.Tutam tutam tolunmuş
saçlarım bir kağıt misali yanarken tek gözümün ayaklarımın önünde
yuvarlandığını, bir kez daha akan kan ve irin karışımını görünce biçare
yakarışlarımı hatırlıyordum. Ah, o günler... O günleri asla yad
edemeyecektim.

Hiçbir zaman bir delikanlının gönlünü fethedemeyecektim; etrafını kayalık surlarla örülü, dışarıda delice akan nehrin bulunduğu bir dünyanın küçük prensesi olamayacaktım. Hiçkimse
beni 'manolyam' diye çağırmayacaktı, 'gül kokulum' diye...

Belki de, benim çocuğum da, benim gibi kendi kendine konuşacak, belki benim
gibi olacaktı. Bu, benim kaderimde mi vardı? Ölmek, öldürülmek... Acıyı
görmek ve hissetmek, şeytanın bir oyunu muydu yoksa Tanrı'nın bana yakıştırdığı bu muydu?

-Peki, günahım neydi benim?!
Arsızca gülen kız sesini uavaş yavaş alçaltıp sonunda durularak kehribar rengi
gözlerini bana dikti. İşte o zaman süzebildim yüzünü. Yay gibi kaşları
sinsice çatılmış, dolgun dudakları yarım açık ve nazlı bir gülücükle
taçlandırılmış, uzun kirpikleri kaşlarına değin uzun ve siyahtı.
Gözlerinin arasındaki gri olması gereken saçaklar, kırmızıydı artık.
Dudaklarındaki gülücük genişledi, giderek tüm dişleri ortaya çıktı. Son
bir gülüş, karanlığımı yok etmeye yetmişti.
' Seni küçük... ' Melodik
sesini ilk duyduğumda irkilmiştim, bedenimin en ücra köşelerindeki
hücrelerimin bile uyandığını hissedebiliyordum. Pırıl pırıl, acı ve öfke
doluydu; kan kusuyordu adeta, bir Tanrı'nın günah çıkarması kadar
kudretli ve muhteşemdi. Kulaklarda kristal bir çığlık... Ve bir
kaynaktan doğup çağıl çağıl akan su misali doğal, zorlanmadan, öylece...
Bu imkansızı, karşımdaki sabi görünüşlü kız mı gerçekleştiriyordu yani?
Ben mi gerçekleştiriyordum? Bir kastrato... Kutsal Papa bile onun
günahkar sesini duyduğunda kendi korosu için böyle birini aramaya
başlardı. Genç kızın boynu seğirdiğinde, tazeliğini çoktan yitirmiş
kırış kırış gerdanı görünmüştü. Altın işlemeli eldivenini parmak ucundan
tutup çıkarırken, kurumun derisi bana her yaklaştığında biraz daha
parçalanıyor gibiydi. Dökülüyor, un ufak oluyor, altımdaki sonsuzlukta
yeni bir beden bulup canlanıyordu. Bu...

Gözümü alan ışıktan
korunmak için daha parmaklarımın oluşmadığı elimi gözlerime siper ettim.
Ve o anda, yumru biçimindeki elimden uzanan uzuvlar, ince ve narin beş
parmağı oluşturuverdi. Bel kemiğimin uzadığını ve irileştiğini
hissedebiliyordum. Arada birkaç kemiğim yitip gidiyor, saçlarımın
köklerinden çıkıp uzarlarken çıkardığı hışırtıyı, güz vakti bir
ormandaymışcasına duyuyordum; öylesine doğal, öylesine çağıl çağıl akan
bir su gibi... Kulaklarımı dolduran bu sözler eşiğinde gözlerimi
açtığımda, kahverengi buklelerimi, benim gibi havada süzülüyor, fakat
yine de dağılıp bozulmuyorken görmüştüm. Kollarıma baktım. Kahverengi ve
olgun portakal kızıllığı rengindeki kumaşın üzerine vişne çürüğü
boyamalar eklenmişti. Gözümün önüne düşen ve turuncudan beyaza giden
renkteki tülümü uzun parmaklı elimle arkaya doğru alıp kıvırdım.
Gözlerimi bir güneş gibi parlayan cisme dikmiştim. Bir cenin... Ağzım
yarım açık, gülümsedim. Fakat bakışlarımda bu sefer korkutuculuk yoktu.
Etkilenmişlik, hayranlık ve tapılası açık gri saçaklardan yayılan şefkat
vardı.

-Gitme zamanı, küçüğüm...
Ellerimi iki yana doğru kaldırdığımda, omurgamdan geçip derimin altından oluşan
kanatlarıma hayranlıkla baktım. Küçük cenin kendi geleceğine gidip beni
oluştururken, kaybolan ışığın altında karanlığa gömülmemiştim. Bu sefer,
acı ve kederin ne olduğunu bilmeyecektim. Bu sefer her şeyin en iyisini
hak ediyor olacaktım. Bu sefer, bu sefer ben...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

~Aynadaki Yansıma~ Empty
MesajKonu: Geri: ~Aynadaki Yansıma~   ~Aynadaki Yansıma~ Icon_minitimePtsi Mart 14, 2011 6:00 pm


Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 25 puan
Renklendirme/Görünüm= 9 puan
İçerik/Kurgu= 22 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 10 puan
Paragraf Düzeni= 3 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 94
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
~Aynadaki Yansıma~
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: Yönetim :: Rp Gücü Hesaplama-
Buraya geçin: