Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Viane Valenta

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Viane Valenta
Rütbesini Almamış Üye
Rütbesini Almamış Üye
Viane Valenta


Karakter Yaşı : ~
Rp Partneri : ~
Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 04/06/11

Viane Valenta Empty
MesajKonu: Viane Valenta   Viane Valenta Icon_minitimeCuma Haz. 10, 2011 7:12 pm

Gözlerimi açmak, bilincimi rüyalarımın beni sarıp sarmaladığı hayal dünyasından kaçıp kurtarmak… Güneşin yüzüme hınçla vurduğu gülümsemesiyle ayılırken benliğimin karanlık köşelerinde yeşermiş umutları döküyorum kayıtsızca.
Belimde hissettiğim tenin yumuşaklığı nefesimi dudaklarımda dondururken nerede olduğumu düşünüyor aklım. Bir anda gerçeği zafer kazanmış bir çocuk edasıyla önüme koyarken pişmanlığımın beni kasıp kavurmasına izin veriyorum.
Yüzümde dolanan pişmanlıkla karışık öfkeyle bir anlığına dinliyorum etrafımı. Boynuma gelen düzenli nefeslerin tenime yapışması, bacaklarıma değen bacakların sıcaklığı, belimdeki elin yumuşaklığı ve sahiplenici havası, dün geceden kalmış arzunun tutkunun duvarlarda kalmış yansıyan çığlıkları, yanımda her şeyden habersiz adamın güneş gibi kokusunun izleri…
Kafamdaki dört duvar arasında kalan endişenin çığlıklarına rağmen yavaşça kalkıyorum yataktan. Titreyen ve onu isteyen bedenimi saten bir örtüyle örtüyorum ve isteklerini susturuyorum bir süreliğine. Yere attığım kolyemi takıyorum. Göğüslerimin hemen üstünde yerini alırken kolye, banyoya yürüyorum.
Yerçekiminin karizmasına karşı gelmeyip düşen her su damlası, pürüzsüz bedenimden kayıp giderken onun birlikte düşen aşk kırıntılarına bakıyorum. Kafamı fayanslara dayayıp üstünden akıp geçen aç gözlü sıcak damlaların o adamdan kalan her şeyi götürmesine izin veriyorum duygusuzca. Saçlarımın içinde gezinen parmaklarının anısı gözümün önüne gelirken izini silmek istercesine defalarca yıkıyorum saçlarımı. Öptüğü, dokunduğu her noktayı defalarca temizledikten sonra kirlerden kurtulmuş bedenimle suyun altında birkaç saniye daha kalıyorum.
Umutla düşen damlaların bu karanlık vücuda dokunuşunu ardından fayansta kayıp gitmelerini izliyorum. Hiç bitmeyecek gibi görünen bu döngü gülümsetiyor beni. Anımsatıyor kendi dünyamı bir anda. Akan dünya, ölüp doğan milyarlarca ruh… Musluğu kapatır kapatmaz bitecek olan bu dünya bana kıyameti gösteriyor sanki.
Hızla çıkıp aynadaki yüzüme bakıyorum. Kahverengi dalgalı saçlarımı atkuyruğu yapıp öldürücü maskemin önünden çekiyorum. Kahve gözlerim donuk gülümsemem öldürmeye odaklı… Gördüğüm yüzden memnun arkamı dönüyorum ve odaya doğru ilerliyorum.
Yavaşça yerdeki gece kadar siyah elbiseyi üstüme giyiyorum. Çizmelerim biçimli bacaklarımın şeklini alırken dudaklarımda yerini alan kırmızı ruj tamamlıyor maskemi.
Kapıyı açmaya gidiyorum. Yaklaşık yirmi dakikadır beklettiğim gereksiz, kiralık adamlarım sabırsız öfkeyle karşılıyorlar beni. Ardından hemen başlarını eğiyorlar saygıyla. İçime dolan gurur, zevk bir anlığına mutlu ediyor beni. Arkalarındaki Lanceus’a göz gezdiriyorum. Sokaklarda sürünmekten kirlenen sarı saçları dağınık bir halde yüzünü çevreliyorlar. Yanağındaki kırmızı izler bu iki salağın kızı hırpalamasından kaynaklanıyordu büyük ihtimal. Masum yüzündeki ifade beni dehşeti düşüyor daha sonra. Yeşilden bir hal taşıyan okyanusta gördüğüm korku dehşet ve ölüm korkutuyor beni. Okyanustan yeryüzüne düşen damlalar küçük kızın ağzına hınçla yapıştırılmış bandın kaygan yüzünden akıp kirletilmiş beyaz elbiseye düşüyor ve orada yok oluyor arkasında bıraktığı ölü izlere rağmen.
Başımla onları içeriyle davet ediyorum. Kızgınlığımı otoritemi sarsmaması umuduyla konuşmaya başlıyorum.
“Nerden buldunuz bunu?”
“Gece yarısı bir sokaktan...”
“Annesi ve babası? Ayrıca gücü?”
“Öğrendiğimiz kadarıyla annesi Alba babası Nigra… Yaşam ve ölüm… Yani düşündüğün-“
“Denge…” diye fısıldıyorum. Uzun zamandır dengeyi kullanan Lanceus’lara bir zarar gelmemişti. Lakin bu gün değişecekti. Sessizce kızın ağzındaki bandı çıkarıyorum. Onun karşısına oturuyorum soğukkanlılıkla.
Bağırmayacağını biliyorum. Çünkü bağırdığında onu daha erken bir ölüm bekliyor olacak. Daha acılı bir ölüm… Bende onun yerinde olsam öyle yapardım düşünüyorum bir an. Karşımdakine yalvarmaz öleceksem gururlu bir ölüm isterdim. Nigra olmama rağmen gururlu bir ölüm istemem garip... Daha çok yaşamak isteyeceğime ölmek… Yaşadığım her şey gibi içimde hissettiklerim de tuhaf... Savrulmaya hazır bir yaprakken geldiğim nokta, olduğum kadın korkutuyor beni. Aynı karşımdaki kızın gözlerindeki o korku kalbimde yeşeriyor yavaş yavaş.
“İsmin ne?”
Sert çıkması gerekiyordu sesimin ama şefkat dolu vermişti sert sözcüklere rağmen. Çocuksu titrek bir ses kulağımda yankılanıyor yavaşça.
“Elizabeth!”
Onun yanına yaklaşıp “Eliza.” diye sesleniyorum ona. Ölecek bir ruha böylesine yaklaşmak yakıyor beni. Ama yine de içimdeki o şefkat onunla konuşmamı sağlıyordu.
“Bağırırsan işe yaramayacağını biliyorsun. Öleceksin Eliza! Gücümün ne olduğunu kestirebiliyor musun?”
Bir baş sallama geldi sessiz. Başını sallamasından oluşan sessiz tatlı rüzgârın tenimde bıraktığı masumluk, kalkanıma çarpıyor ve geri sekiyor. Ayağa kalkıyorum. İki salağa işaretimi vermemle kızı sürükleye sürükleye ritüeli hazırlamaya gidiyorlar. Kızın çığlığını duyduğumda öldüreceğim kişiyi anladığını fark ediyorum. Alba’ya kaç git diyor. Hafifçe gülüp kızı yakalıyorum saçlarından. Hızla yatak odasına götürüp yüksek bir sesle bağırmasını söylüyorum. Bağırıyor… Çığlıkları odada yankılanıyor. Kızın saçını çekip onun yüzüne bakıyorum çığlıkları dinince.
“Uyanmaz güzelim… Ben istediğimde uyanacak o…”
Kız yüzüme bakıyor, hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Yapacak bir şey olmadığını gördükçe daha çok zevk alıyorum. Onun gözyaşlarının yere düşme sesi uzaklaşıyor bir dakika sonra. Önümde yatan kurbanımın ellerini bağlıyorum. Hiçbir tepki vermiyor. Vermesini beklemiyorum da zaten. Yavaşça ona bakıyorum. Çıkık elmacık kemiklerinde gezdiriyorum parmaklarımı. Zümrüt yeşili gözlerini kapatan göz kapaklarında daha sonra… Çıplak göğsünü öpüyorum. Teninden gelen sıcaklık pişmanlığımı artırıyor ama vazgeçmiyorum. Hemen ritüellin yapılacağı salona götürüyorum. Kız çığlık atıyor, atmaya devam ediyor. Gümüş hançeri göğsümden çıkıyorum. Kız çığlık atıyor. Umurumda değil duygularımı odada bırakmıştım ben çoktan. Kalbine attığım her çizgiyle daha çok bağırıyor. Öldürücü hamleyi boğazına atıyorum acımasızca. Masum ve küçük bedeni yavaşça düşüyor kenarda, ahşap tahtaların kapladığı zemine. Kanla çizdiğim büyü çemberinde yatan sevgilimi yavaşça öpüyorum. Yaptığım büyü bozuluyor. Uyanmaya başlıyor. Zümrüt yeşili gözlerini açıyor ve bakıyor bana. Her şeyi kavradığında gözlerinde kırılan bir gurur biten bir aşk ve pes edişini görüyorum. Küçük kızın tatlı kanını dudaklarına alnına göz kapaklarına sürüyorum. Sonra kalbine… Ardından kendi kalbime… Kalbimde bağlama çizgisi parlıyor usul usul.
“Seni seviyordum. Senin de beni sevdiğin zannetmiştim.”
Bu acıyla karışık pişmanlığa bulanıp çıkan sözcükler şaşırtıyor beni. Duraklayıp onun gözlerine bakıyorum. Sevmek mi?Birkaç günlük ilişkide aşk olur muydu? Ya da sevmek…
Aşkın ne olduğunu bilmiyordu. Aşk böylesine çabuk olmazdı. Yorardı insanı. Aşk, hançerleriyle gelirdi ya da dikenleriyle. Bir yandan kalbini yararlar bir yandan sana kendini tattırırdı. Ardından işi bittiğinde kalbine daha fazla zarar veremeyeceğini anladığında çekip giderdi, aşk buydu işte. O kadar yüce değildi, o kadar kutsal o kadar güzel… Aşk parazitti işte. Her şeyi bitirip yalnızca işine gelenleri alıp gidiyordu. Aşk buydu… Sevmek ise bir bencillikti. Aşktan daha az yorardı ama aynı yarayı verirdi.
Şimdi bu adam birkaç gece için kullandığı bu basit cümleler iğrendiriyor beni. Yüzümü, güzel yüzüne yaklaştırıyorum.
“Neden her defasında sizi sevdiğimi zannediyorsunuz? Neden sizinle her yatan kadının sizi sevdiğini zannediyorsunuz? Sana son bir şey; kadınlar zor sever sevgilim.”
Sevgilim sözcüğünü küfür eder gibi söylüyorum. Umurumda değil beni sevdiği. Sözcükler önümde dans ederken onları fısıldıyorum.
“Vitam habent corpus et imperium ad me habe me prope mecum.”
Gücü bana akarken nefesimi tutuyorum. Ruhum yeni karşılaştığı bu güçle dans ediyor yavaş yavaş. Gücün ruhuma dokunuşunu hissediyorum. Nefes nefese bırakıyor beni. İçime dolan bir güneş ışığı hissediyorum. Dokunuşlarıyla gücün, kendimden geçiyorum. En sonunda benim oluyor tümüyle. Kulaklarımda yankılan bir keman karşılıyor beni. Müziğiyle başımı döndürüyor. Güneş ruhumda kayboluyor. Benimle bir oluyor ve en sonunda arşa çıkıyoruz. Gözlerimi açıp karşımdakilere bakıyorum. Sonra hızla aynaya koşuyorum ve tahmin ettiğim şeyi görüyorum; zümrüt yeşilinin kahve gözlerle birleşmesini ve ardından zümrüt yeşilinin kayboluşunu...
Arkama dönüp yeni gücümle onlara bakıyorum. Etrafa yayılan gücümü hissediyorum. Duvarları delip geçen her şeyi korkutan bir güç... Demek Lex de böyle hissetti diyorum kendi kendime. Eşyalarımı alıp kapıya ilerliyorum. Kapıdan çıkmadan önce arkamı dönüyorum.
“Tüm kanıtları silin ama Alba’yı burada bırakın. Elizabeth’i de gömün. Anlaşıldı mı?”
Bir masum ruhu öldürmüştüm bir kirli ruh ile. Eğer Vis Sanctus yukardaysa beni affetmiş miydi? Yoksa sonsuza kadar laneti üstümde mi olacaktı? Sessizlik sarıyordu etrafımı ve bir de karanlığımla ışığım…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

Viane Valenta Empty
MesajKonu: Geri: Viane Valenta   Viane Valenta Icon_minitimeCuma Haz. 10, 2011 9:53 pm

Puanlama Değerleri:

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 25 puan
Renklendirme/Görünüm= 9 puan
İçerik/Kurgu= 25 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 10 puan
Paragraf Düzeni= 3 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 97

Çok çok önemli not: Kendimi tutamayıp bu notu ekliyorum. Rol oyununuza bayıldım! Kurguyu bu kadar iyi anlamış olmanız, ritüeli örnek teşkil edebilecek kadar başarılı uygulamanız ve de üslubunuz çok etkiledi beni. Biraz görünümden kırmak zorunda kaldım ancak daha özenilseydi seve seve 100 verirdim. İyi rpler!
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Viane Valenta
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: RP Out :: Arşiv :: Rol Oyunları-
Buraya geçin: