Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Donielle Vantur Campris

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Donielle Vantur Campris
Yargı Yetkilisi
Yargı Yetkilisi
Donielle Vantur Campris


Karakter Yaşı : ~20*
Rp Partneri : ~Olamazmı? Olabilir*
Mesaj Sayısı : 35
Kayıt tarihi : 26/06/11
Gerçek Yaş : 31

Donielle Vantur Campris Empty
MesajKonu: Donielle Vantur Campris   Donielle Vantur Campris Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 6:00 pm

Hayatımın Son Günü


Hava çok sıcaktı. Sanırım kırk dereceydi
ve tüm gözeneklerimden resmen ter fışkırıyordu. Silahımı saklamak için kalın ve
büyük cepli bir yelek giyiyordum. İnsanlar bana deliymişim gibi bakıyorlardı.
Onlara bakıp ‘Evet öyleyim,’ demek istiyordum ama diyemiyordum. İnsanlar benim
bir Sagu avladığımı nerden bilebilirlerdi ki? Sagular oldukça tehlikeli
yaratıklardır. İyi ve kötü olarak ikiye ayrılırlar. Kötü olanlar sagu iyi
olanlar ise maguodur. Artık ne kadar iyi olabilirlerse. Sagular hem ruhani boyutta
yapılan bir sihir türünü hem de yaşam sıvılarına dayanan sihir türünü kullanırlar.
Avcıların seçilmelerine gelirsek. Bu iş bir gelenektir. Nesilden nesle
aktarılır ve ne kadar talihsiz bir olay olsa da ailemin tek çocuğu olduğum için
bu görev bana kalmıştı.Bu yaratıkların nasıl yok edileceklerine gelirsek, avcı
ya ay tozuyla yapılmış mermilerden yararlanmalı ya da saguların kendi
dillerinde birkaç büyülü sözcük fısıldayarak ölüm emrini vermelidir. Onların
dilini öğrenmek zor olduğu için de ikinci seçenek daha kolaydır. O mermileri
ise babam yaptığı için bu çok daha kolay hale geliyor ama ben onların dilini öğrenmeye
çalışıyorum bu mermileri yapamayacağıma göre dillerini öğrenmek daha mantıklı,
çünkü ben babam gibi silah ve mermi yapımı için eğitim görmedim. Babam
öğretmeyi teklif etmişti fakat ben bir yerleri uçurabilme ihtimalimin yüksek
olduğunu düşünerek teklifini
reddetmiştim. Hayatım buydu maalesef. Yürürken düşünmek, kendime olayları
anlatmak gerçekten rahatlatıcıydı. Ne olduğumu, ne yapmam gerektiğini
tekrarlarsam daha çok konsantre olabiliyordum. Çok yürüdüğüm için bir lokantaya
girdim. Girişindeki klimalıdır yazısı gerçekten çok cazip geliyordu bana. İçeri girdim, klimanın iki
masa uzağındaydım. Dibinde durursam felç bile geçirebilirdim. Garsona işaret
yaptım. İki dakika sonra masamdaydı.
“Buyurun, ne istemiştiniz?”
Mönüye tekrardan baktım ve
“Buzlu bir kola ve bir dilim çikolatalı
pasta. Teşekkürler,” dedim. Notunu aldı ve yanımdan
uzaklaştı. Ben de bu arada savaş planımı yapmaya başladım. Not defterimi
çıkardım ve yazmaya başladım. Elli dört kurşunum var, kredi kartım da yanımda.
Sihir defterim ise yeleğimin cebinde. Arabamı almadığıma da son derece
pişmandım çünkü ormana gitmek için taksiye binmem gerekecekti. Olası kötü olaylar
için bıçağım yanımda. Eksiğim yoktu arabam dışında. Düşüncelerimi bozan garson
oldu. Pastamı ve kolamı masama özenle bırakıp gitti. Kolamdan bir yudum aldım
ve anında dişlerimin donduğunu hissettim. Gerçekten soğuktu ve iyi geldi.
Pastamdan da bir yudum aldım gerçekten enfesti. Hızlıca pastamı yedim kolamdan
da arada bir yudumlar alıyordum eğer fazla büyük bir yudum alırsam ağzımın içi
ölü sagular gibi donmuş olacaktı. Kolamın bir kısmı bardağımda kalmıştı fakat
içmek için yeterince vaktim yoktu. Hesabı istedim ve parayı önüme gelen küçük
kadife kutuya gereğinden fazlaca bir bahşişle birlikte koydum. Oturduğum yerden
acele etmeden kalktım ve kendimden emin adımlarımla lokanta kapısından dışarıya
çıktım.
Ana yola kadar yürüdüm ve bir taksi durdurdum. Adam huysuz
birisine benziyordu ama umurumda da değildi. Yetişmem gereken bir av vardı.
Yetişmem gerekiyordu çünkü sagular saat dört buçuk civarında inlerinden
çıkıyorlardı. Benim aklıma gelen ilk soru neden bu vakitte kalkıyorlar olmuştu.
Bana garip geldiği için babama sormuştum, babamın söylediklerine göre bizim
göremediğimiz bir güneşleri varmış yani bizim güneşimiz onlar için görünmezmiş.
Onların güneşi battığında ayları ortaya çıkar fakat onların güneş ve aylarını
göremediğimiz için insanlık adına bir şey yoktur. Bilenler için bu konu ayrı bir meseledir. Taksiciye ormanın oraya
tam olarak yaklaşmadan ineceğimi söyledim ve paramı verdim.



En çok Vellimans ile karşılaşmaktan
korkuyordum. Çok ürkünç bir kadındı Saguların başı ve yaklaşık olarak üç bin yıldır
yaşıyordu. Onunla karşılaşırsam çok zorlanırdım ama büyük ihtimalle yenerdim
çünkü ay tozu mermilerim onun işini görebilirdi. Eğer o bir işe yaramazsan eski
büyü kitabımı çıkartır ve becerebilirsem sagu dilindeki öldürme büyüsünü kullanabilirdim.
Tabii olur da dilim dönmezse falan kendi kendimi öldürmüş olurdum. Yani birinci
seçeneğim daima ay tozu mermileriydi. Sadece altı dakikam kalmıştı ve daha elli
metrelik bir yolum vardı. Adımlarımı hızlandırdım. İki dakika sonra yuvalarına
yakın bir çalılıkta gizlenecek yer bulmuş ve şu an için sessizliğin hakim
olduğu meydanı gözlemeye başlamıştım. Çalıdaki dikenler canımı yaksa da
katlanılamayacak bir şey değildi, daha kötülerini de yaşamıştım. Dürbünlü
silahımı hazırladım ve ateş etme pozisyonumu aldım. Kullandığım silah belki
biraz eskiydi ama iyiydi, şu ana kadar ölmediğime göre öyle olmalıydı. Olduğum
yerde beni göremezlerdi, bundan emindim. Son saniyelerimi yaşadığımı düşünerek
tanrıya sessiz ama içten bir dua gönderdim. Gözlerimi kapattım ve savaşa hazırlanarak
derin bir nefes alıp biraz sonra mağaralardan fışkıracak olan sagulara
odaklandım. Ve tam saatinde her yerden fırlamaya başladılar. Tek atışta hepsini
vurmaya çalışıyordum mermilerim için. Sadece on tane kurşunum kalmıştı. Hızla
mücadele ediyordum ve her şey gayet de iyi gidiyordu. Moralim düzeliyor ve
onları alt edeceğime olan inancım gittikçe artıyordu. Sonra bir şey oldu ve yer
altına inmediler. Yaratıcıları ortaya çıktı. Onu görmeyi hiç beklemiyordum.
Şansıma lanet ediyordum. On mermiyle pek şansım yoktu. Direk benimle konuşmaya
başladı.
“Gel buraya
insan evladı. Yoksa burayı senin için cehenneme çeviririm. Saklandığın
çalılıktan çık.” Neler oluyor burada? Benim burada olduğumu nasıl anladı? Çok
saçmaydı her şey belki de sadece bir tuzaktı bilemezdim. O yüzden ortaya
çıkmadım.
“Son saniyelerin insan evladı yoksa canını fena yakacağım.” Korkmaya başlamıştım fakat oraya gitmeyecektim düşmeyecektim
tuzağa. Benim çalılarda saklandığımı nasıl anladı acaba?



Birden etrafımdaki
dikenler batmaya başladı çığlık atmayacaktım fakat daha fazla dayanamayıp bir
çığlık attım. Sagulardan bir gülüşme geldi. Adi yaratıklar. Ayağa kalktım ve
onlara doğru bir adım attım. Silahım hala elimdeydi. Kadın mittekilerden çok
daha güzeldi. Gerçekten çekiciydi.
“Aferin insan evladı sonunda akıllandın.” Silahımı kaldırdım ve nişan aldım. “Pek akıllanan
birisi değilimdir,” der demez kalbine yakın bir
yerden vurdum onu. Hiçbir şey olmadı, sadece küçük bir delik vardı.
Şaşırmıştım.
“Bana
bunlar sökmez insan evladı. Akıllan lütfen sabrımı taşırma.” Arkalardan bir ses geldi. “Hadi tanrıçam onu
öldürelim ziyafetimiz renklensin.” Efendileri onu
tokatladı.
“Konuşmana
izin verdim mi sana? Susmasını öğren yavrum.”
Tiksinmeye başlamıştım bile.
“Lütfen bana insan evladı demeyi bırakın
ismim Donielle.” Tepeden bakmasını iyi biliyordu. ”İstediğime
istediğim gibi seslenirim. Şimdi bu dalkavukluğu bırak ve sessizce dur.” Bana kimse emir veremezdi. “Sizden emir alacağımı
sanmıyorum,” dedim ve tekrar nişan alarak vurdum
hem de beş kez, bunun sonucunda dört mermim kaldı, işte bittim.
“Sinirlerimi
çok zorladın insan evladı cezasını çekmeye hazır mısın?” Artık titreme noktasını da aşmıştım. “Çok geç asıl
sen hazırlanmalısın.” Büyü kitabını çıkardım
okumaya başladım:
“Ey aydınlığın ruhu bana gel! Bana gel ki şu sagunun
işini bitireyim.” Devam edecekken kitap artık
elimde değildi. Efendilerinin elindeydi. Hafif bir sesle küçük bir büyü söyledi
ve kitap yandı.
“Hayır!” Diye bağırırken efendilerine doğru koşmaya başladım ve
tam üstüne atlayacakken
“O kadar kolay değil insan evladı,” dedi ve kendi dillerinde bir büyüyle ölümümü emretti bu
kadarını öğrenmiştim çünkü. Sersemledim ve yere dizlerimin üstüne çöktüm ve
dudaklarımdan yalnızca birkaç sözcük çıktı adeta fısıltı gibi
“Özür
dilerim baba, hoşça kal…”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

Donielle Vantur Campris Empty
MesajKonu: Geri: Donielle Vantur Campris   Donielle Vantur Campris Icon_minitimePaz Haz. 26, 2011 7:30 pm

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 15 puan
Renklendirme/Görünüm= 6 puan
İçerik/Kurgu= 16 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 9 puan
Paragraf Düzeni= 4 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 75
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Donielle Vantur Campris
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Donielle.

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: RP Out :: Arşiv :: Rol Oyunları-
Buraya geçin: