Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Geçmiş Maskesini Çıkarıyor

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Eva Vella Evans
Auctoria | Baş Editör & Yönetici
 Auctoria | Baş Editör & Yönetici
Eva Vella Evans


Karakter Yaşı : 21
Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 16/11/10

Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Empty
MesajKonu: Geçmiş Maskesini Çıkarıyor   Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Icon_minitimeCuma Mart 18, 2011 10:42 pm

28.02.2009

Yüksek sesle bar duvarlarına çarpan clup müzikleri… Kendilerini dansa kaptırmış bir insan seli… Uyumlu lakin arada sırada vahşileşen karışık dans çiftleri… Tabanda yansıyan ayakkabıların sesi… Havaya yapışmış olan duygular…

Eva barın kapısından girdiğinde kendini insan selinin ortasında buldu. Aklını dar sokaklarda gecenin içinde bir yabancı gibi dolaşma sardı. “Hayır… Burada kafayı bulup öyle çıkacağım.” diye içinden sessizce geçirdi. Dans eden bilinçsiz kalabalığın içinden hızla geçti. Birbirlerine sarılmış âşıklar öpüşen çiftler ya da sevişen yabancılar… Hepsi dertlerini havaya bırakmış dans ediyordu. Eva’yı en çok da bu duygular sarsıyordu. Havanın soluğunu kesen bu duygular yeni gelen kurbanın peşinden gidip onları da bilinçsizleştiriyordu. Çevresini saran duyguları umursamadan yavaşça barmenin yanına gitti. Birçok bakışın onu izlediğini biliyor lakin kraliçelere uygun bir tavırla umursamıyordu. O bakışların onu soymak öpmek istediğini hissediyordu. Hafifçe gülümsedi. Zarafetle taburelerden birine oturdu ve barmeni çağırdı.

Barmen yine barı dolduran insan seline bakıyordu. Ona göre ne kadar insan o kadar kazanç demekti. Mesleğini seviyordu, onun için içkiler bir dünyaydı. Bir kadına bakmak ona nasıl haz veriyorsa içkilere bakmak da aynı hazzı veriyordu. Şu amansızca kendini büyük gösterip içki almaya kalkanlar da olmasa… Barın kapısının açılmasıyla burnuna gelen kışkırtıcı parfümün dikkatini dağıtması bir oldu. İçeri giren genç kadına göz gezdirdi. Sarı saçlarındaki dalgalar denizdeki dalgalar kadar güzel ve naifti. Saçları aynı zamanda ona güneşi de anımsatıyordu. Kumsalda çimlerin altında yatarken yüzüne gülümseyen güneşi hatırlatıyordu. Bedenine tam oturmuş kısacık elbiseyle erkeklerin dikkatlerini çekmişti bile. Öndeki dekoltesiyle beyaz teni ortaya çıkıyordu. Yüksek topuklu ayakkabıları yere her değdiğinde yer, âşık olmuş gibi topukların asi sesini her yere taşıyordu. Elbisenin yarı transparan arkası sanki genç kadının sırtını göstermek istiyordu. Genç kadının bar havasına alışkın olmayışı barmeni şaşırtmıştı. Her ne kadar seksi de gözükse ona hiçbir erkek yaklaşamayacaktı. Çünkü zarafeti ve davranışlarıyla ulaşılmaz bir kraliçeyi andırıyordu. Barmen yüzüne pislik gülümsemelerinden birini koydu ve genç kadının ona yaklaşması izledi.

Eva barmenin kısa bir süre onu izlediğini fark edince hemen siparişini verdi. Clup müziklerine rağmen genç kadının sesi ahenkli bir şaheser gibi barmenin kulağında dans etti. Barmen zevkle genç kadının siparişini hazırlarken Eva’yı izliyordu.

Genç kadın sanki bütün gözlerin onda olduğu bilmekte ve biçimli dudaklarından düşen gülümseme ile umursamamaktaydı. Böyle bir genç kadının burada olması oldukça garipti. Lakin barmen bunu daha fazla düşünmeyip genç kadının konyağını önüne koydu.

Eva önündeki bardaktan koca bir yudum içti. Konyağın ağzında dağılmasını ve boğazında yakarak ilerlemesini hissetti. Büyükbabası onu öldürecekti. Akşamleyin eve gittiğinde onun lanet kurallarını dağıttığından dolayı büyük bir haz yaşayacaktı. Onun kibirli havası ve kendince öğütleri onu sıkıyor ve gözünde bir moruk gibi gözükmesine neden oluyordu. Babasının bu adama nasıl dayandığını bilmiyordu. Asıl soru şuydu; babası nasıl bu adamın hiçbir özelliğini almamıştı? Annesi ve babası gittiğinden beri yine o malikânede kalıyordu. Çocukluğunu orada geçirmesine rağmen evi gibi görmüyordu orayı, görmeyecekti de. Bazen böyle bir ailede doğduğu için kendine lanet ediyordu. Annesi ve babası hariç koca ailede sevdiği ve güvendiği bir kişi yoktu.

Bu akşam buraya gelmesinde içindeki aleve kurban atan büyükbabası olmuştu. Evden çıkmamasını sağlamak istiyordu, anlamıyordu da Eva’nın büyüdüğünü. Kendince hala korumaya çalışıyordu. Buraya gelmesi yanlıştı. Bunu tüm iliklerinde hissediyordu. Nigralar’ın ortamına girmişti ve elindeki güç ne olursa olsun yine de tehlikeydi. Büyükbabasına inat, onu kahretmek için gelmişti buraya. Ama yaptığı salaklıktı ve bu salaklığın bedelini ödemeden gitmek istiyordu bu ortamdan.





En son Eva Vella Evans tarafından Paz Mart 20, 2011 3:07 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Letje Franze
Nigra
Nigra
Letje Franze


Karakter Yaşı : 382
Rp Partneri : ~
Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 07/03/11
Gerçek Yaş : 30

Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Empty
MesajKonu: Geri: Geçmiş Maskesini Çıkarıyor   Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Icon_minitimeCuma Mart 18, 2011 11:56 pm

Seraphina bir süre sonra olgunlaşmayı bırakıp yaşlanır olmuştu. Ayakları altındaki gezegen kadar görmüş geçirmişti ruhu, her toprak zerreciğinin oluşması için binlerce kaya gibi binlerce prensibi, binlerce yaşanmışlığı un ufak olmuştu. Küllerin ve yıkıntıların üzerine, bozgun akınlarının yok ettiği o bir parçacık iyiliğe bir sanatçı gibi şekil vermiş, ona yapılan ve onun yaptığı canavarca şeyleri asla saklamamıştı. Bir imparatorluk kurmuştu, yoktan ya da var olanın anlamsız hiçliğinden, cesetlerden, kanlı intikamlardan ama en önemlisi yitip giden, söndürülmesi mum alevi kadar kolay hayat dolu ruhlardan. Oysa yaptığı hiçbir şeyin pişmanlığını duymayacak bir insandı o, kendi duygularına bile misafirperver olmayan surları, hendekleri vardı. Duyguları katletmişti o. Bu yüzden yenilmez bir savaşçıydı Seraphina, gerekirse savaş meydanında, gerekirse kendi içinde bile.

Yüzünü hafifçe karanlığa kaldırdı ve teninde buz gibi yağmuru hissetti, hiç üşümeden. Gece önemsiz bir gece olarak başlamıştı o yağmurdan ıslanmış kaldırımları arşınlarken. Önce bir adım atıyordu, ardından da diğer adımını o adımın önüne ve bir şekilde yürüyordu. Fakat o gece omzuna fazladan yük olan bir şey vardı. Kalbinin dayanmaya direttiği ama Seraphina’nın buz tutmuş ruhuna laf anlatmakta zorlandığı bir şey. Bir anı. Bir başlangıç. Sonsuzluk. Acıların en büyüğü. Gece tüm bunları içine alacak kadar büyük ve acımasızdı işte, anlamsız her adımın, her yağmur damlasının yalnızlıkta binlerce cam parçasına dönüşüp içini kanatması, acımadan yaralarını kanırtması ve gittikçe derine saplanan kör bir hançer gibi oyması, deşmesi ve eserine bakıp kahkahalarla gülmesiydi.

Yürümeye devam etti, her zaman kalabalık içinde olmayı sevmişti, kalabalığı oluşturan insanları da. Aynı tarz kıyafetler içinde aynı şeyleri konuşsalar da Seraphina’ya hala yaşamın onu şaşırtabileceğini gösteriyorlardı, bu bir cesedin canlıymışçasına kanaması gibiydi, Seraphina’ya hala hayatta olduğunu ve canının yanabileceğini, bir zamanlar ağlayabilen ve hatta sevebilen bir insan olduğunu anımsatıyordu. İstediği şeyi elde etmek için çabaladığı zamanlardı onlar, haz duyduğu zamanlar. Kalabalıkta sıradan bir insan olduğu zamanlar, bir başkasının kendisine tepeden baktığı zamanlar… Artık Seraphina bunlardan hiçbiri değildi. O bir katildi, acımasız olanlarından. Nigra kanının getirdiğinden daha ölümcül bir dozla, bir ruh katili. Kendi ruhuna da torpil geçmemişti, ancak yüz yıllardır sigara içen bir beden kadar sağlıklıydı ruhu, iç dünyasının yorgunluğundan ve ruhunun öksürüklerinden geceleri ölür olmuştu.

Karanlık sokak aydınlık tabelalarla dolu bir başkasına açılırken bir ses duydu ya da bir şey hissetti, duyularının ötesinde olan bir şey olabilirdi, Seraphina yaşamının ona öğrettiği gibi kendini yargılamadan başını kaldırdı sadece ve ileri baktı. Sarı saçlarıyla genç Eva’yı hemen tanıdı. Hayatının merkezine bir kara delik açan o olaya ait bir gölgeydi Eva. Seraphina’nın hayatındaki en karanlık gölgenin bir yansımasıydı. Gözlerini sıkıca kapattı bir süre, az önce geçmiş teker teker kemiklerini kırmış, göğüs kafesini açmıştı, acıyı bu kadar somut bir şekilde hissetmesi garipti ve belirsiz bir his Seraphina’yı tüm o acının kaynağına çekmeye çalışıyordu. Derine gidip gittikçe karanlığa gömülmek ve senelerdir kaçtığı o şeyin karşısına kuzguni geceden kör gözlerle dikilip yüzleşmek istiyordu. Onu takip edecekti.

Bir avcı gibi harekete geçti, bir hayalet gibi hareket etmeye devam etti ve Eva’yı uzun bir süre takip etti. Bu bir avdı ama istediği o değildi, istediği geçmişin ona ne yaptığını görmekti. Seraphina gibi miydi o da yoksa? Sessizliğin gürültüsüne şikayet eder hale mi gelmişti onun gibi? O da geceleri uyuyamıyor olabilirdi, Seraphina gibi yoksunluk hissinden değil de vicdan yüzünden belki. Eva vicdanlı bir insandı, Seraphina’nın asla sahip olamayacağı bir şeye sahipti. Oysa ikisinin de kendilerine ait o özellikleri yıllar önce bir cinayet işlemişti. Güneş ve ay gibi farklıydılar, bir süre hayatlarının merkezi için tutulmuş, ardından kendi yollarına geri dönmüşlerdi. Her şeyin ardından ölüm gelmişti, Seraphina'yı yeniden soğuk yatakta tek başına bırakmıştı, güzel rüyaları ondan çalmış, kulağına soğuk nefesini üflemişti.

Bir süre oyalandı ama onun arkasından bara girdi. İlk defa geldiği bir yer değildi ama standartlarının çok altındaydı, Seraphina’nın genç insanlara ve ucuz şaraba tahammülü yoktu. O yüzden hiçbir şeye elini sürmeden kalabalığın arasında ilerledi, gücünün enerjisi dans eden kalabalığı bıçağın deriyi yardığı gibi yardı ve ona yol açtı. Her adımını bardaki her canlı hücrenin gücünün kudretini iliklerinde hissettiğini bilerek attı, kusursuzdu. Seraphina gücün ve tecrübenin mükemmel bir birleşimiydi ve sonunda ondan birkaç metre uzakta durup Eva ile göz göze geldiğinde yeryüzünde olabilecek en güçlü kadın olduğunu biliyordu. Bir kez daha içindeki duygu denilen çerçöpü temizleyen düğmeyi bulmuş, her şeyi zihninin diplerine itmişti. Kırmızı ruja boyanmış dudakları bembeyaz teninde gülümsemesini taze bir yara gibi gösterirken selam verircesine ufak bir jest yaptı. Eva anlamıştı. Zaman gelmişti. Yüzleşeceklerdi.

"Uzun zaman geçti, değil mi?"

Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eva Vella Evans
Auctoria | Baş Editör & Yönetici
 Auctoria | Baş Editör & Yönetici
Eva Vella Evans


Karakter Yaşı : 21
Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 16/11/10

Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Empty
MesajKonu: Geri: Geçmiş Maskesini Çıkarıyor   Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Icon_minitimePaz Mart 20, 2011 5:29 pm

Eva elindeki ucuz bir tat bırakan konyağın sakince durduğu kadehine baktı. "Uyduruk barların en pahalı içkisi bu kadar oluyor demek ki" diye geçirdi içinden. Lakin başka çaresi de yoktu. Büyük babası onun gideceği her yere çoktan bekçi koydurtmuştu. O da bu köşedeki ucuz yere gelmek zorunda kalmıştı. Elindeki kadehi yere sertçe vurdu. Sarhoş etmiyordu da bu içki. Sarhoş olmak, kendisini kaybetmek için ne yapması gerekiyordu ki? Kavga mı etmeliydi kendisini kaybetmek için?

Bakışlarını çevrede gezdirdi. Birçok kişinin gözü üstündeydi. Bakışlar şüphe ve soru işaretleri kokuyorlardı. Barmen bile ona şüphe ile bakmaya başlamıştı. Elbette ki yaşamın gücüydü bu etkiyi yaratan. Alba olduğunun anlaşılmasına ramak kalmıştı. Eva, mazoşist bir gülümsemeyle önüne baktı. Hayatta daha kaybedeceği ne kalmıştı ki? Bu kez yaraları yeni iyileşmiş kalbine hançerle mi saldıracaklardı? Yine lime lime edip onun acı çekmesinden zevk alarak iyileşmesini mi izleyeceklerdi? Umurunda değildi hiçbir şey. Buradaki tüm Nigra’lar onu öldürebilirdi. Umurunda değildi işte.

Bakışlarını kadehine dikti. Unutmaya çalıştığı geçmiş maskesini çıkıyordu usul usul. Kalbini, acıyla bezenmiş kurdeleler sıkıyordu. Daha ne istiyorlardı ki? Daha çok mu ağlamalıydı unutmak için? Daha çok mu yaralamalıydı kendini? “Hayır, gidin yalnız bırakın beni! Götürmeyin kapılarını kilitlediğim o dünyaya!” Lakin hiçbir şey onu dinlemiyordu. Mühürlü kapının önünde duruyordu şimdi. Acıyla, gözyaşlarıyla mühürlediği dünyanın önündeydi işte. Kapılardan sızan anılar hayali bir bedene kavuşuyordu. Kadehten bir yudum daha içti. Yetmedi, hepsini kafasına dikti. Boğazını yakıp geçen içkiyle gülümsedi. Bastırmıştı işte yine. Geri dönmeyecekti… Her şeyi unutacaktı! Unutulmaya yüz tutmuş anılar gözlerinin önüne geldiğinde ise mutsuzca gülümseyip geçecekti.

Kader izin verecek miydi peki? Kader unutmasına izin verip yeniden gülümsemesini izleyecek miydi? Düşünceler örümcek ağlarına takılıyor, kurtulmak için çırpınıyor lakin daha da yaklaşıyordu ölümleri. Eva düşüncelerini, acılarını ağlara atmaya alışkındı. Rahat nefes alabilmesi için tek çare buydu. Yoksa dudaklardan çıkan nefes donuveriyordu. Masmavi gözleri kederle yüzleşiyor, canı acıyor ve okyanusun feda ettiği birkaç gözyaşı akıyordu o gözlerinden. Çenesine doğru yürüyordu gözyaşları. Geçtikleri her yer siyahlaşıyordu. Kusursuz yüz bir anda ölmek üzere kadına ait oluyordu. Dudaklar sessiz çığlığı bastırmaya çalışıyordu. Zarif parmaklar acıyı unutmak için güneşin dalgalarına sahip saçları çekiyordu. Genç kadının bedeni öne doğru eğiliyor ve önüne gelen her türlü anıdan saklanmaya çalışıyordu. Sonra kendine kaybeden kadın yere çöküyor ağlıyor ağlıyor ve ağlıyordu. Kimsenin yardımı olmadan acıyı yine hapsediyordu. Ruhu, o bunu yaparken geçmeyecek bir yara daha alıyordu. Ölümün dokunduğu ruh omuzlarında bu ağır yükü taşırken üstünden hiç çıkmayacak karanlık lekeyi silmeye çalışırken bir yara daha alıyordu sadece.

O yüzden düşünceler ağlara atılmaya devam edilmeliydi. Eva bir gün yüzleşecekti. O zamana kadar daha güçlü olmalıydı. Ama kader izin verecek miydi? Bu asıl soruydu. Karanlığın ardından parlayan mavi gözleri gördüğünde cevabını aldı Eva. İzin vermeyecekti. Yüzleşme zamanı gelmişti. Yelkovanla akrep onu bekliyordu işte.

Yüzleşmek… Eva kendisine benzeyen fakat onun yaşamı barındıran gözlerine inat karanlığı içinden ona gülümseyen gizlerle dolu okyanusu gördüğünde yüzleşmek kelimesi beyninde yankılanıyordu. Okyanus hem karanlık hem de sırlarla doluydu. Hem nefes kesen hem de korkutan bir havası vardı. Eva böyle gözleri kimin olduğunu biliyordu. “Seraphina…”

Her şey önündeydi işte Eva’nın. Başını hafifçe aşağı indirdi genç kadına selam verdikten sonra. Onun yaklaşmasını duyarken Eva yerini acı çeken Vella’ya veriyordu. Başını dik tutup hafifçe gülümsedi. Acı çeken dudaklar gülümsemeyi bıraktı. Cesaret kırıklarından bir parça topladı yavaşça Eva. Başını kaldırıp Seraphina’ya baktı.

"Uzun zaman geçti, değil mi?"

“Acıları gömmek için bu uzun zaman yetmiyor değil mi?” Eva hala aynı güzellikte olan genç kadına baktı. Farklı gözükmüyordu. Yine aynı gözüküyordu; çekici güzel ve ulaşılmaz… Hayır, aynı filan gözükmüyordu aslında. Etrafında yayılan karanlık sanki daha fazla artmıştı. Gözlerindeki sırlar acılarla birlikte saklanıyordu. Gülümsemesi bir yaradan farksızdı. Eva gibiydi. O da acıları gömememişti. “Alışmaya başlamıştı acılara, ben gibi… Ne kadar alışabilirse tabi…”

Birden tüyleri diken diken oldu. Karanlığın etrafında dolaştığını hissetti Eva. Kendi gücüyle kavga içerisindeydiler. Bu yağmur yağması kadar doğal bir şeydi. Bir Alba gücü ile Nigra gücü her daim mücadele edelerdi. Ta ki birisi yok olana kadar…

Eva genç kadının yüzüne baktı. Seraphina’nın gözünde nasıl gözüküyordu? Hala güçsüz ağlayan bir kız olarak mı?

Eva öyle görünmediğini biliyordu. O gittiğinden beri çalışmaya başlamıştı. Önce kendine zarar vererek kullanıyordu gücünü. Bir yara açıyor sonra orayı hızla iyileştiriyordu. Bu hem ona haz veriyordu hem de gücünü iliklerinde hissediyordu. Sonraları kadavralar üstünde çalışmaya başlamıştı. Güçlenmişti ve daha güçlenecekti. Bir daha öyle bir olay olduğunda anılarını kenara atarak yaşamı akıtacaktı hiç geçmeyecek olan yaralara…

Hafifçe gülümsedi. Gülümsediğinde kalkanı kırılacak gibi oluyordu. Lakin kırılmadı; kırılmayacaktı da.

“Evet, öyle de denebilir. Sana göre değil buralar. Hangi rüzgâr attı seni buraya?”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Letje Franze
Nigra
Nigra
Letje Franze


Karakter Yaşı : 382
Rp Partneri : ~
Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 07/03/11
Gerçek Yaş : 30

Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Empty
MesajKonu: Geri: Geçmiş Maskesini Çıkarıyor   Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Icon_minitimeCuma Mart 25, 2011 5:31 pm

Seraphina gülümsedi. Sıradan bir gülümsemeydi, söyleyeceklerini söylememek adına ya da belki kendini yormamak için. Evet, kendini yormamak içindi. Seraphina varlığı boyunca konuşmak, kendini savunmak zorunda kalmıştı. Saldırana karşı dili her zaman zehirliydi, bir yılan terbiyecisi gibi kontrol etmeyi öğrenmişti onu. İstese size adınızı ve kim olduğunuzu unutturabilir, kelimeleri ile zihninizi kanatabilirdi. Ama yorgundu artık. Yıllarca suyun yüzeyinde kalmayı başarıp, hayata tutunmaya çalışan diğer gölgeler gibi akıntıya kapılmamaktan, kapılamamaktan yorgundu. Hayatının bir döneminde ipleri elinden bırakmayı bile denemişti. Oysa ortaya çıkan kaos, içinde isyan eden dürtüleri ve olağandışlılık içinde rutinleşen günlerin özlemi onu bir kara delik gibi boğmuştu. Seraphina hayatı uyuşturucu gibi tatmıştı ve herhangi bir alternatifin düşüncesi sadece zihnini yoran bir imkansızlıktan ibaretti. O aynı hayatı daha yüzyıllarca yaşayacak ve her defasında farklı bir ölümcül maskeyle aynada kendisine gülümseyecekti.

Omuzlarını biraz daha dikleştirdi ve genç kadına baktı. Onu görmek damağında acı bir tat bırakmıştı ya da yutamadığı bir kor parçası gibiydi. Bir şekilde ondan nasıl kurtulabileceğini biliyordu ama sonuçları göze almak için çok ağırdı. Seraphina kendine dair en çok sevdiği şeyin bir emaneti olan o kadının hayatına son verebilir miydi? Düşüncesinin kuvvetiyle susamış gibi yutkundu ve ufak bir jestle Eva’nın sorusu ile ne kadar dalga geçtiğini belli edercesine konuştu. “Hiçbir yer bana göre değil, Eva, ama bir yerlerde olmam gerekiyor, değil mi?” Öne doğru ilerledi ve sırtını bara yasladı, böylece Eva’yı tam karşısına almıştı. O gece ona baktığı zaman düşünebildiği tek şey ne kadar genç olduğuydu. Gözleri belki daha yaşlı bakıyordu ama asla bir Nigra’nın sahip olamayacağı bakışlardı bunlar. Bir Nigra daha çocuk yaşta bile ölüm gibi bakardı, oysa Eva’nın bakışlarında cömert bir yaşam enerjisi vardı. Hayat kuyusu karardıkça daha da parlayan türden değerli taşlara benziyordu o gözler. “Sanırım sana aynı soruyu sorması gereken benim.” Gözlerini dans pistine doğru yoğunlaşan kalabalığa kaydırdı, ardından da ne ima ettiğini anladığını bilerek Eva’ya. “Çok gençler ama hayatlarını fırlatıp atmaya ne kadar hevesli olduklarını bilirsin. Senin canını yakmak için canlarının yanmasından çekinmeyeceklerdir.” Komik bir anıya gülermiş gibi geçmiş özlemiyle ve biraz da mizahla gülümsedi. Eva'yı öldürmeyeceğine yemin etmiş, yine de hayatını berbat eden bir gerçekken bu, Eva bir grup Nigra'nın saldırısına uğrasa ne hissederdi? Gülümsemesi yüzünde dondu bir an için, Seraphina da bir zamanlar geçti, bir Nigra genci.

Dirseğini de bara yaslarken gençlik yıllarını hatırlamak ona acı vermiyordu. Ateşi benzinle söndürmeye çalışan bir asi, açık denizde ne yöne gittiğini bilmeden, bazen dalgaların kovaladığı, bazen de fırtınaların işkence ettiği bir kayık gibiydi. Hala da hangi yöne gidip karaya ayak bastığını bilmiyordu ama yinede ayaklarının altındaki sert zemine şükrediyordu. Hayatta sorgulanmaması gereken şeyler vardı, bazen ne kadar karşı çıkmak isteseniz de susmanızı gerektiren şeyler. Ne zaman susacağını değil, ne zaman konuşacağını biliyordu oysa o. İçinde kopan fırtınalara çoktan bir son vermişti, üzerine konuşabileceği hiçbir şey yoktu artık. Seraphina yeryüzüne kopmamacasına bağlanmış, bastığı karaya ölüm getiren bir ırkın en ölümcül tohumlarından biriydi ve okyanusların en derin çukurları kadar karanlık, tehlikeli ve en az o kadar da sakin, bir o kadar da günahtı. Onu tanımlayan doğru kelime buydu; günah. Lanetlenmiş bir hayatı olabildiğine lanetleyerek yaşamıştı o. Elde ettiği şeylerde kan vardı, aşkları ölümdü ve hırsları ardında birçok leş bırakmıştı, çekinmeden yığına bir tanesini daha ekleyebileceği leşler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Eva Vella Evans
Auctoria | Baş Editör & Yönetici
 Auctoria | Baş Editör & Yönetici
Eva Vella Evans


Karakter Yaşı : 21
Mesaj Sayısı : 60
Kayıt tarihi : 16/11/10

Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Empty
MesajKonu: Geri: Geçmiş Maskesini Çıkarıyor   Geçmiş Maskesini Çıkarıyor Icon_minitimeC.tesi Nis. 09, 2011 11:18 pm

Eva gözlerini bir anlığına Seraphina’ya dikti. Verilen sözler ne kadar ağır bir yüktü onun için. Hayatının baharında bir aşkın ya da birçok kişinin diyişiyle ‘hevesin’ ruhunu darman duman etmesini beklemiyordu. Aşk güzel bir şey olmalıydı. Can yakan bir şey değil... Yaşamı barındıran bu beden aşkın aleviyle yanıp tutuşurken sonun böyle olacağını bilmiyordu. Şimdi gençcecik bu beden yaralı çürümeye yüz tutmuş bir kalbi yüklenmişti. Yolda çıkan her engelde bir kalkan gibi koruması gerekiyordu kalbi. Yaşam ona nankör davranmıştı. Herkesi iyileştirebiliyorken kendisini iyileştiremiyordu. Ne ironi ama...

Canı yanıyordu. Yanması da gerekiyordu. Acı anlamsız yaşamına bir renk getiriyordu. Yaralı dökük çürümeye yüz tutan kalbi her teklediğinde boğazındaki yanma hissi ona zevk veriyordu.Kelimeleri o acıya bulanıp geliyordu.Dudaklarından dökülen her kelime yavaşça boşlukta süzülüyor ve yerde düşüp kırılıyordu. Kırıklar ruhuna batıyor ve o çıkmaz lekeyi daha da büyütüyordu. Ruhundaki ölümü hissediyordu Eva. Bir anı bir hata ve bir aşkın izleriydi bu leke.Hiç çıkmayacak olan ruhunun omuzladığı bir leke olarak kalacaktı orada.

Bakışlarını boşluğa dikip yavaşça nefes aldı. Yaşam enerjilerini hissetti. Seraphina’nın yaşam enerjisi onu sarsarken dans eden amaçsızca topluluğa yöneldi. Kaç tanesi Alba kanı dökmüştü? Hangisi bir Alba’nın gücüyle yaşama tutunuyordu? Aldığı cevap Eva’yı umutsuzluğa sürüklüyordu. Gençlerdi aynı kendisi gibiydi. Çevrelerindeki ölüm geçmişte onu korkuturken şimdi umurunda değildi. Seraphina’nın yaşam enerjisine tekrar dikkatini yönlendirirken verdiği söz omuzlarına çöküvermişti. O masmavi karanlık bakışların altında yüzlerce leş vardı. Belki daha fazla...

Kulaklarına Seraphina’nın alaycı sesi geldiğinde dikkati dağıldı.Bakışlarını tekrar Seraphina’ya yönledirirken hafifçe gülümsedi. Bu gülümseme alaylarla süslüydü içindeki yarayı saklamak için. Eva’nın ait olduğu bir yer var mıydı? Mükkemmel ailesi... Mükkemmel malikanesi... Mükkemmel odası... Her zaman mükkemmel gibi görünecek olan bu zindanlar onu boğuyordu. Seraphina gibi olmak istedi bir an. Hiçbir yere ait olmamak... Bu Eva için bir anahtardı. Özgürlüğünün ya da ölümünün anahtarıydı.

Seraphina’nın bakışlarını diktiği kalabağına baktı. Birbiriyleriyle sevişircesine dans eden çiftler, alkolün dumanında savrulan gençler... Eva’ya zarar verebilecek kadar bilinçsiz acımasız ve açgözlülerdi. Bunlar geleceğin Nigra’larıydı. Hiçbir şeyden haberleri olmayan saçmalıklarla dolu düşünceleri Eva’ya görünürken Eva kafasını çevirip kadehine baktı. Kadehteki viski dans ediyordu usul usul. İçindeki öfkenin kadehine kadar ulaştığını hisseti. Sonra dudaklarından dökülen kelimelerinin boşlukta süzüldüğünü fark etti. Yere düşüşlerini ve kırılışlarını...

“Benim canımı yakmak için... Buraya gelmemdeki amacıma uygun... Bir kaç Nigra’nın elinde ölmek... Ne kadar acımasız, vahşi ama bir o kadar basit...”

O güçlü kadın rolü bu kelimelerin yok oluşunda çatlamaya başladı. Eva yaşamdı... Yaşam onunla atıyordu. Gelmiş geçmiş en güçlü olanlarındandı. Ama amaç... Amacı yoktu. Onun için yaşam her gün kararan bir geleceğin tohumlarının yeşerdiği havayı solumak, o mükkemmel(!) malikesinde oturmaktı. Ne amacı vardı ne de hayalleri... Ölmek bu kadar basit hal almışken neden kaçıracaktı ki? Seraphina’nın gözlerine baktığında zaman yavaşladı sanki. Eva’nın yaşam dolu masmavi gözlerinde bir kaç öfke kırıntısı göründü.

“Neden buradasın? Beni mi görmek istedin? Benim ne kadar zarar aldığımı mı? Burada tam karşındayken içinden beni öldüresin gelmiyor mu? Neden kendine bu acıyı çektiriyorsun?!”

Fısıltıları barın duvarlarından yankılandı o kadar sese rağmen. Yankıları Eva’nın yüzüne çarptığında arkadaki hareketlenmeyi gördü. Zaman yavaşladı... Altın dalgaların ardından bir gencin yüzündeki açlığı gördü.Siyaha yakın o kahverengi gözlerdeki ölümü görmekten çok hissetti. Bakışları Eva’nın o mükkemmel yüzünde gezindi yavaşça.

“Amaçsız hayatına bir amaç Eva...” Eva düşüncelerine yapışan bu sesi duyduğunda hafifçe gülümsedi. Bu gece onun düşündüğünden daha farklı geçecekti. Dudaklarında kalan gülümseme boşluğa yuvarlandı ve yerle birleşti. Kırıklardan gelen ses yankılandı. Kimse bilmiyordu bu iki kadının geçmişlerindeki hatayı... Eva’nın ne kadar ölüme yaklaştığını barın duvarları hariç kimse bilmiyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Geçmiş Maskesini Çıkarıyor
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: RP Out :: Arşiv :: Rol Oyunları-
Buraya geçin: