Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 PierrettaScylla.

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Pierretta Scylla
6. Sınıf | Lanceus Öğrenci
6. Sınıf | Lanceus Öğrenci
Pierretta Scylla


Karakter Yaşı : 18.
Rp Partneri : Hebele.
Mesaj Sayısı : 13
Kayıt tarihi : 27/02/11
Lakap : Etta.

PierrettaScylla. Empty
MesajKonu: PierrettaScylla.   PierrettaScylla. Icon_minitimePaz Şub. 27, 2011 9:56 pm

Cehenneme hapsolmuş isen, kaçamazsın. Tek bir kaçış yolu vardır; yok olmak... Cennet ise... Zaten orası seni yok olduktan sonra kucaklar.
Etta.



Okuldan mı yoksa kendinden mi sıkıldığını bilmiyordu genç beden. Ama içindeki hayata dair sıkıntısı ve korkuları son iki gündür uyumasına engel oluyordu. Gündüzleri zaten yeterince beyaz olan yüzü, ölü tenini andırıyordu bu nedenle. Güzelliğinden, hırsız gibi bir kaç parça çalıyordu uykusuzluk. Çalmak değil de hapsetmekti onun yaptığı. İşkenceleri bitecek ve ardından serbest bırakacaktı, müebbet hapiste kalmış hayatını. Yine uyuyamadığı bir zamanda, sarı buklelerini elleri ile geriye iterek kalkmıştı yatağından. Başucunda duran aynaya şöyle bir göz attığında karşısında gördüğü yabancıdan ürkmüştü doğrusu. İşlerin istemediği şekilde yürümesini sevmezdi hiçbir zaman. Gecenin bu saatinde uyanık olmazdı kimse. Özellikle Hufflepuf’tan hiçbir adalet terazisi tatlı uykusunu bölmezdi. Bunun içindir ki binasına ait hiçbir yere uğramadan bedenini hızlı adımlarla göl kenarına sürüklemişti. Üzerindeki Hufflepuf’lı birisine yakıştırılamayacak biçimde siyah gece elbisesi ile oldukça güzel görünürken, birbirine karışmış tel tel saçı ve çıplak ayakları ile onu göreni güldürebilecek kadar da komikti. Aklından bir an çıkmadan önce kendine çeki düzen vermeyi geçirse de, kimsenin görmeyeceğini bildiren karanlık; fikrini değiştirmişti. Her zaman yanında taşıdığı asası yine, siyah geceliğini cebinde duruyordu. Yüzde doksan kimsenin bu saatte uğramayacağı yere gelmişti sonunda. Ne yapacağını bilmiyordu. Tek bildiği şey, dün gece gibi yatağında dönüp durmayacak; en azından temiz hava almak ve yatağına dönmek için güneşin doğuşunu bekleyeceğiydi. Göl kenarında oturdu ve olmadık bir sevinçle ayaklarını suya değdirmeye başladı.
Zayıfsın...
Beyninin derinliklerinden haykıran kötü yanının söylediklerini umursamıyordu. Gözleri suda oluşan sıralı halkalarda takılıp kalmıştı. Göldeki suyun, gecenin soğuğunda buharlaşmasından mıdır bilinmez, etrafı saran sis bir anda yoğunlaşmıştı. Genç beden bir an olayın farkına varamasa da ardından hayal gördüğünü kavrayabilmişti.



    ‘Hadi ama Pie. Üşüyeceksin!’
    Babasının evlerinin kapısından bağrınışıyla titremişti kızın çelimsiz bedeni. Arkasını döndüğünde karşısında sarışın dağınık saçlı, gözlüklü ve mavi gözlü, iri yapılı, yüz hatları kırışmamış ve pürüzsüz yanaklara sahip adam duruyordu. Gözleri kendi vücuduna kaydığında, incecik bacakları ve kolları, yandan iki kuyruk yapılmış bukle şeklindeki saçları ile küçüklüğünü görmüştü. Küçük kızın yüzünü belli belirsiz bir gülümseme kaplamıştı. Ancak hafif esen rüzgârın hırçın üfleyişiyle titremişti bu cılız beden. Etrafa göz gezdirdiğinde yerlerde basıldığında hoş çıtırtılar çıkaran solmuş ve sararmış yapraklar dururken, kızın oturduğu yer denize bakan bir uçurumdu adeta. Birden geriye doğru sendeledi küçük kız. Rüzgâr sert bir soğuklukla, kızın dansına ayak uydurmak istercesine esti. Küçük kız kirpiklerini birbirine çarparak etrafı korku dolu büyümüş zümrüt yeşili gözlerle izliyordu. Birden kulaklarına dolan kahkaha ile arkasına döndü. Erkek kardeşi Eugene, elinde kâğıttan yapılma uçakla oynarken, küçük kahkahalar atarak babasının yanına doğru koşuyordu. Etta babasına özlemle olduğu yerden koşmaya başlayacaktı ki ayaklarını bastığı zeminde bir sarsıntı hissetmişti. Korkudan dolmuş olan gözlerini gökyüzüne çevirdiğinde istemsiz olarak geriye sendeleyerek, yere düştü. Havada patlayan zümrüt yeşili ışık… Bunun anlamını biliyordu ama bilmemek istiyordu. Gözlerini kapalı tuttu. Ardından büyük bir sinirle ayırdı kirpiklerini birbirinden. Büyünün geldiği yöne çevirdi büyümüş gözlerini. Kimsecikler yoktu etrafta. İstemeyerek gözlerini birkaç dakika önce babasının durduğu kapıya çevirdiğinde gördükleri hayatını değiştirecekti belki. Ama yapamıyordu, kardeşi kadar cesur olup, cansız yatan bedene doğru bırakın gitmeyi, bakamıyordu bile. Bir ses onu bu düşten çekip kopardı.





‘Etta!’
Bu, düşlerinden onu çekerek büyük bir işkenceden kurtarsa da onu, babasından çektiği için sinirlendirmişti. Aynı zamanda şaşırmıştı da. Bu saatte burada bulunması ve bu şekilde karşısında durması, Etta için garipti doğrusu. Kızın gözlerinden ve boynuna yapışmış saçlarından da anlaşılacağı gibi galiba yeni bir görüş ziyaret etmişti onu. Biraz meraklanarak ve biraz da geçmişine özlem duygusunun verdiği sinirle arkadaşının yanına giderek selam verdi. Kız birşeyler anlatmayı ister gibi Etta’nın gözlerine bakarken, Etta olacaklardan habersiz kızın burada ne aradığını soracaktı. Ama kız ondan önce davranmış ve Etta’nın hiç beklemediği kelimeler sarf etmişti.
‘Bir şeyler gördüm. Sen ve Karanlık Lady’le ilgili. Saçma bulabilirsin ama bir görüş olduğundan eminim Etta. Sanki senin yanındayım der gibiydin.’
Kızın son sözcükler Etta’nın zihninde yankılanıyordu. ‘Senin yanındayım… Senin yanındayım…’ Dehşete kapıldığını belli etmemeye çalışıyordu Etta. Söylediği kelimeleri normal, sıradan ve alay edilecek kelimeler olarak algılamaya çalışıyordu. Ne var ki bu durumda pek başarılı değildi. Boğazına takılan yumru, sanki Etta gibi inatçılık ediyor, uzaklaşmıyor ve Etta’yı zor durumda bırakıyordu. İki genç kız da yağmurun altında ıslanırken, bir yanıt bekliyordular. Etta’da kendinden bir yanıt bekliyordu. Ne diyecekti? Susması arkadaşının üzerinde daha da çok tepki uyandırırdı.
Soğukkanlı olmalısın, bunu biliyorsun.
Yağmur tanelerinin ıslattığı saçlarını, yapıştıkları yanağından iterek buz gibi bir ses tonu ile konuşmaya başladı sonunda Etta.
'Rüya görmüş olmayasın Liné? Benim gibi birinin öyle işlerle alakası olmadığını bilirsin…’
'Bana güvenebilirsin Etta. Ne gördüğümü biliyorum.'
Etta kendinden emin değildi. Aslında kendinden değil de, olacaklardan emin değildi... Liné hakkında düşündükleri her zaman olumlu olsa da, kimseye güvenemezdi. Zaten birgün bunların olacağını bilmiyor muydu? Tabii ki de biliyordu. Birinin birşeyler öğrenip, onu sorgulamak isteyeceğini. İşte bu zor zamanlar için, uzun bir uğraş sonucu hazırlamıştı maskesini. Yakınlarından biri de olsa bunu kimseye söylememeli; hiç kimse, hiçbir şeyi mahvetmemeliydi. Bunu bildiği halde hâlâ emin değildi. Belki bunu ona söyleyebilirdi. Ya da söylemek yerine sadece bu konudan biraz bahsetmeliydi.
Aptal! Bunu yapma.
İçinde ona haykıran kötü Etta’ya aldırmamıştı. En azından arkadaşına bunu borçluydu. Yüzüne hafif bir gülüş yerleştirerek, kısık bir sesle bir kaç kelime sarf etti.
'Bak, Liné. Gördüklerinin ne kadar doğru ne kadar yanlış olduğunu bilemem. Ama bildiğim birşey var ki, ne aydınlığın bir parçası olarak parlıyorum, ne de karanlığın bir parçası olarak kayboluyorum. Hiçbiri. Hem, hem bunlar çok saçma şeyler değil mi? Benim bu işlerle uğraşacak vaktim olmuyor, bunu sende biliyorsun. Hem bu im-imkansız…'
Genç kız son sözlerini söylerken, sisli havanın yanında damlalar hâlinde yere inen yağmurcuklar sayesinde titremişti çelimsiz düşmüş bedeni. Muggle'ların en sevdiği şeylerinden biri olan pamuk şekerin çitası kadar ince ve kırılgan olan bedeni kendini taşımakta zorlanınca, arkadaşının ve kendisinin ıslanmasına mani olmak için, karşısındaki genç bedeni, yağmurun ulaşamadığı bir yere çekiştirirken, arkalarda bir yerlerde bir misafirin olduğu haber veren bir dalın sesi yankılanmıştı kızın kulaklarında. Olduğu yerde dona kalmıştı vücudu. Sadece gözleri, etrafı süzüyordu birilerini ararcasına.
Sana konuşma demiştim; salak !
Eli istemsiz bir şekilde siyah geceliğinin, bel kısmında olan büyük cebine doğru gitti. Meşeden yapılmış esnek asasını, yağmurun ıslaklığını taşıyan ellerin ile tutarken, az ileride bir kıpırtı görmüştü. Aynı anda asasını oraya doğru yönlendirirken, yanında ki arkadaşı aklından tamamen çıkmıştı ve istemsiz bir şekilde sesi sinirli çıkmıştı.
'Sen! Göster kendini!'
'Konuşmanızı mı böldüm yoksa?'
Kız, kibirli bir ifade ile yanlarına yaklaşırken Etta, hafızasında canlanan bir kaç anıyla meşgul olmuştu o sıralar.

    'Dikkat et, seni kokuşmuş porsuk!'
    Lanet ederek kovulduğu ortamdan uzaklaşıyordu sarışın cadı. Hem küçük hem de Hufflepuf'lı olması, Slytherin'lilerin arasından bu sözcüklerle kovulmasına neden oluyordu. Aralarında kendine çok benzettiği bir Slytherin'li kızı görmüştü. Sarışın cadı ile göz göze geldiğinde, gözlerini başka bir yöne çevirerek oradan, elindeki kitaplarıyla uzaklaşıyordu. Asla kin besleyen biri olmamasına rağmen, onları unutmatacağını biliyordu Etta. Çünkü o gün yaşadığı farklı bir olay, tüm günü hafızasına çivilemişti.
    İntikam kudretli bir güçtür.
    Kovulduğu ortamdan ayrılıp, Hogwarts'tan görünmeyen büyük bir çimliğe doğru gitmişti. Elindeki kitapları oturacağı çimenlerin üzerine fırlatmıştı. Bazen kendinden gurur duyarken, bazen ise Hufflepuf'lılara karşı duyulan belli mantıksal yolun kurbanı olduğu için kendinden nefret eder derecesine geliyordu, ne yazık ki. Bağdaş kurarak oturduğu yerden, kuşların çığlıklarını, suyun haykırışlarını, ağaçların yapraklarıyla olan kavgalarının seslerini duyuyordu. Cübbesinin cebinde duran asasını yerinden çıkardı ve Avis büyüsü ile biraz zaman geçirmeye çalıştı.
    Hiçbir işe yaramıyorsun...
    Ne var ki, etrafı kaplayan ürpertici soğukluğu hissedene kadar. Sesler duyuyordu; sonsuz karanlık fısıltılarını sarı cadıya yöneltmiş, ona sonsuzluğun kapılarını girmesi için aralamışlardı. Karanlık onu çağırıyordu.




Genç cadının sarf ettiği yeni kelimeler ile geçmişten şuana doğru çekildiğini hissetmişti sanki.
'Bu kadar sinirli olma istersen, sonuçlarına katlanmak zorunda kalabilirsin. Ve sen-'
Kız sözlerini söylerken bakışlarını diğer cadıya çevirmişti.
‘Vaktini ve değerli görü yeteneğini böyle şeyler için harcaman gerçekten yazık. Onun Karanlık Lady'e ne yararı olabilir ki?'
Daha önceden mutlaka tanışmış olmaları gerektiğini düşündüğü iki kızın arasında geçen diyalog, sarışın cadıyı güldürmüştü. Yağmur damlalarının neden olduğu soğukluğun kapladığı mor dudaklarının arasından çıkan tiz ses yanındaki iki genç cadının dikkatlerini üstünde taşıyordular. Gülerken vücudunun titremesi ile görüntü olarak ürkünç bir kare yakalanmış olsa da, nedeni yağmurdu. Yağmurun ıslattığı saçları suratına yapışmıştı. Sarışın, asasını elinden bırakmasa da karşısındaki genç cadıyı bir tehdit olarak algılamadığını belirtmiş, asasını yere doğru indirmişti. Yakın arkadaşlarından birisi olan Liné'nin şuanda karşılaştığı Etta modeli ile, ilk defa yanyana durduğunu anımsayarak, haraketlerine biraz daha özen gösterdi.
Onlar seni gerçek Etta olarak tanımamalı.
Suratında yer tutmuş sarı saç tellerini yüzünden çekerken Lydia'ya döndü. Sözlerini söylemeden önce kızı biraz süzmüştü. Kızın kişiliği Etta'ya uymasada görünüşleri oldukça benziyordu. Saçma bir düşüncenin beynine nüfus ettiğini kavradığında düşüncelerini bir çırpıda uzaklaştırdı.
Sen onlar gibi değilsin. Teksin, özelsin...
İçinde savaştığı kötü yanı haklıydı.
'Katlanmak zorunda kalacağım sonuçları merak ettim doğrusu!'
Sözlerini söyledikten sonra yeni bir kahkaha dalgası gecenin karanlığını yarıp uzaklaşmıştı gökyüzünde. Eğlence şimdi başlıyordu. Taa ki meydan okuduğu cadının en yakını ve aynı zamanda kendi sevgilisi olan büyücü gelene kadar. Araları kıskançlık nedeniyle açık olan sevgilisini incelerken cadı, hiç olmadığı kadar nefretle doldurmuştu soluğunu bir çekişte.



&. Bir Yıl Sonra.

Karşılıklı ihanetlerin elinden kurtarınca kendimizi, dayanınca bedel ödemeye ve ödetmeye… borana uğradı içimiz. İrkildiğimiz şarkılar çoğaldı, bildiğimiz replikler yine yenilendi, ayrılık anbean bekledi bizi ve nihayetinde kavuştu bize. Ayrıldık.


İnce dudaklarının arasında kalmış küfürlerle koşuyordu cadı. Söylenmemiş sözcükler birikmişti, dudaklarını aralasa varlığına lanet okuyacak şekilde. Dolan gözlerini yaşları geri gönderebilmek amacında kırparken, koşmasının nedeni ile yüzüne yapışmaya başlayan saçlarını parmakları ile yüzünde ayırıyordu. Peşinden korku ve endişe ile koşan Malcolm’u bir cadı ve çevik olduğundan dolayı biraz olsun geride bırakmıştı. Kızlar tuvaletine girecekti ve Malcolm’un gelmesini engellemiş olacaktı böylelikle. Tam olarak umduğu buydu. Kızlar tuvaletine koşarak girmişti. İçeride olan bir iki kişi cadıyı süzmüştü. En başta bulunan musluğa doğru ilerledi cadı. Titreyen elleri ile musluğu açmaya çalışmıştı. Ama ne yazık ki başaramamıştı. Ne titreyen elleri ne de gücü kalmayan kolları buna izin vermemişti. Lavabonun iki yanına ellerini yaslayarak destek almaya çalışmıştı cadı. Vücudunun her bir hücresini saran öfke ve nefret, sadece ellerini titretmiyordu artık. Konuşmaktan aciz; konuşsa neler söyleyecek olan bir çift buza dönmüş dudakları da birbirlerine çarpıyordu sürekli. Acımasızca katledilmişti benliği. Şimdi parçalara ayrılan bedeni, birer buz parçasına aitmişçesine soğuk ve taştandı. Hala inanamıyordu cadı tüm bu olanlara. İnanmak istemiyordu aslında. Anlam da veremiyordu. Nasıl olmuştu da Aris onu bırakabilmişti? Alev fışkıran gözleri aynaya doğru yöneldiğinde, arkadaki iki cadının onu şaşkınlık içerisinde izlediğini yeni fark etmişti. Nefret kusarcasına haykırmıştı iki dişi Slytherin’liye.
“Defolun hemen buradan!”
Cadıların gitmeye niyeti yoktu anlaşılan. Öyle ki, bakışlarını bile ayırmadan ellerindeki asalarını bir kez daha sıktılar. Hah, komik miydi bunlar? Bu sinirle onlara büyük acı çektirebilirdi cadı. Hatta lanet bile kullanabilirdi. Zaten kendi sonunu hazırlamıştı buraya koşar adımlarla gelirken. İki dişi yılanı saniyesinde alt edebilirdi tek başına.
“Size diyorum, ikinizin de canını yakmadan önce defolun! Expelliarmus!”
Cadının birinin asasını kızlar tuvaletinin kapısına fırlattığında, diğer cadı ile birlikte hiç tereddütsüz ilerlemişlerdi. Asasını uçurduğu cadı kapıdan çıkmadan önce son bir kez dönüp baktığında ise Etta’nın ateş püsküren gözleriyle karşılaşmıştı. Cadı yoluna devam edecekken olacaklardan haberli miydi ki, çıkmadan önce tuvaletin kapısını çekmişti ardından. Belki de Etta’nın bu hali buna neden olmuştu. Ama porsuğun umrunda mıydı bu? Tüm olacaklara yer hazırlamıştı cadı sadece. Porsuk, elindeki asasıyla oynarken kızlar tuvaletinin içinde ilerliyordu. Bir kapıya doğru, bir aynalara doğru ilerlerken aklından o kadar yetim kelimeler türetiyordu ki. Aris’sizdi hepsi. Sahibi ölmüştü, hepsinin. Kimsesiz, yalnız kalmışlardı. Yeniden aynayla karşılaşmıştı porsuk. Kendi yüz hatlarını incelemeye başlamıştı, belki de çağresizlikten. Bir türlü akıtamadığı gözyaşlarını kendine zorla hapseden gözleri, kızarmıştı. Yüzü bembeyaz olmuştu. Dudakları morarmaya başlamıştı belki de. Doğal rengini kaybettiği kesindi ama. İstemsiz olarak aralanmıştı titrek dudakları. Sesi kontrolsüz bir şekilde yüksek çıkmıştı. Kendi kendine bağırdığını farkında olamıyordu cadı hala. Hep içinde bir yerlerde gizli olan Aris’ine sesleniyordu.
“Ne gerek vardı sana, sensiz de yalnız kalırdım. Ben zaten sen olmadan da ağlardım isteseydim eğer… Ne gerek vardı sana? Ne gerek vardı yokluğuna?!”
Dudaklarının döktüğü kelimelerin ardından asası konuşmuştu cadının.
“Bombarda!”
Rast gele fırlattığı büyü, lavabolardan birine denk gelmiş ve onun patlamasına neden olmuştu. Yavaşça su sızdıran boru, yerleri ıslatmaya başlamıştı. Okula verdiği hasar dişi porsuğun umrunda değildi! Cadının tek bildiği, hırsını çıkarabileceği; tüm bu olanları kabullenebileceği bir şeylere ihtiyacı olmasıydı. Ailesi doldu düşüncelerine. Ölen ailesi. Tanrı sanki sevdiklerini ondan almak için yemin etmişti. Lanetlemişti sanki porsuğu. İlk önce annesi, babası, teyzesi ve şimdi de Aris; sevgilisi. Büyünün etkisi ile kırılmış aynaya dikmişti cadı bakışlarını. Kırık borudan akan suyun okul kıyafetlerini ıslatmasıyla oluşan soğukluk üşütmüştü cadıyı. Tüm bedenini saniyelik bir titreme ele geçirmişt.
Hiçbir soğuk yokluğun kadar üşütemez beni Aris!
Özlediği sevgilisini anacağı tek şey kelimeleriydi. Bir tek ona bu yolla ulaşabilecekti artık. Hayır, bir yolu daha vardı! Sevgilisini bırakmamak. Peşinden gitmek. Büyünün etkisiyle kırılan aynadaki yansımasından kendi de ürkse de yapacaktı bunu. Aris’in peşinden gidecekti. Kolay yolu seçecekti. Kırık cam parçalarına uzattığı sol eliyle büyük bir cam parçasını kavramıştı. Dikkatini dağıtansa, parmağındaki yüzüğü olmuştu. Aris’in ona yılbaşında hediye ettiği yüzük. Şu an sadece normal bir alyans gibi görünse de aslı çok farklıydı. Sevgilisinin o geceden kalma sözleri çınladı dişi porsuğun kulaklarında.
"Bu yüzüğü sana verirken sadece uğur getirmesini diliyorum, diğer getirilerini ise sen zamanla göreceksin. Seninle olmak çok güzel Etta.”
Güzel olan şeyi bozdun Aris!
Yüzüğün ne işe yaradığını hala anlamamıştı ama cadı. Fakat hiçbir zaman da parmağından çıkaramamıştı yüzüğünü. Koparamamıştı kendinde Aris’in bir parçasını daha. Parçalara bölünmüş ruhunu toparlayamayacağı için yapıyordu bunu. Sevgilisi için.
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz. Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün…
Ölümünün sesine ses veren birinin olmamasını dileyecekti cadı. Asasını lavabonun kenarına bıraktı ve Muggle’larda gördüğü acı verici birşeyi uygulamaya başlamıştı. Bu bir intihar değildi; yanlış anlamamalılardı diğerleri cadıyı. Sadece bir kabulleniş, bir yok oluştu. Sevgilisinin ardından koşar adım ilerlemekti. Onu yalnız bırakmamaktı; Aris, Etta’yı yalnız bırakmışken. Elinde duran ayna parçasını bileğine bastırdığı anda hissettiği acı sadece bir hiçti. Aris’in acısının yanında ufacık bir hiç! Tek üzüldüğü şey; yapmaması gerekeni yapıyordu cadı. Özleyecekti diğerlerini. Yanında olmaya and içmiş diğer dostlarını özleyecekti. Hiçbirine haber vermediği için kendini suçlu hissetmemişti ama. Çünkü onlar tüm bu olanlara asla izin vermezdi. Sustu. Neredeyse birbirinden ayrılmış damarından akan kanı izledi bir süre. Ardından asasına uzanmaya çalıştı. Ne var ki sudan ıslanmış yerler buna izin vermemişti. Akan kan nedeniyle dayanıklılığını yitiren cadı, tutunmaya çalıştığı lavabo kenarını sıyırmıştı. Güçsüz bedeni yere yığılırken gözleri karanlığı seçer olmuştu. Birkaç santimi bulmuş suya düşen bedeni sarsılırken, saçları su nedeniyle yüzünün çeşitli bölgelerine yapışmıştı. Görüşü kısıtlandığındaysa bir çocuk gibi gülümsemeye başlamıştı cadı. Kavuşuyordu, az kalmıştı ölümün dakikalarına.
“Bekle sevgilim…”
Aris onu beklemeliydi. Orada, gittiği yerde Etta’sız olamazdı. Suya yavaş yavaş karışan kanı izliyordu cadı. Ne acı! Son görüntüsü pembe bir su olacaktı. İronikti.
Beni güzel hatırla! Bunlar son satırlar… Farzet ki, bir rüzgardım, esip geçtim hayatından. Ya da bir yağmur sel oldum sokağında. Sonra toprak çekti suyu… Kaybolup gittim, belki de bir rüya idim senin için. Uyandın ve ben bittim.
Yüzünün çaprazında yere yığılmış bileği, oluk oluk kan boşaltırken diğer elindeki yüzük hareketlenmişti. Zor topladığı dikkatini yüzüğe vermeye çalıştı cadı. Gözlerini saniyede bir iki kez kırpıyordu. Dayanamıyordu artık, nefes almasına gerek kalmayacaktı saniyeler sonra. Ama işaret parmağında, sevgilisi taktığı sırada şekil değiştirdiği gibi değişime uğramaya başlamıştı yüzük. Anlam veremiyordu cadı buna. Altın yapraklardan biri yüzükten ayrılmaya başladığında ise acı çekmişti bir kez daha porsuk. Sevgilisinin hediyesine sahip çıkamamıştı. Ama altın yaprak, sevgilisine sahip çıkmıştı. Havada süzülerek kanın boşaldığı eline gelmişti ve derisini biraz yakarak, açılmış olan yarayı kapatmıştı. Ardından altın yaprağın yerini sıradan bir yaprak almıştı yüzükte. Sevgilisi ölümün pençesiyle kavga ederken bile koruyordu cadıyı. Cadı derin bir nefesin ardında gözlerini biraz dinlenmek için yummadan önce fısıldamıştı.
“Aris…”




Aynı sitede, aynı karakterle yazdığım, aynı kurgu çerçevesi içerisinde farklı kurguların bir araya getirilmesiyle oluşturduğum bir Rp'dir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

PierrettaScylla. Empty
MesajKonu: Geri: PierrettaScylla.   PierrettaScylla. Icon_minitimeSalı Mart 01, 2011 2:10 pm

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 23 puan
Renklendirme/Görünüm= 9 puan
İçerik/Kurgu= 23 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 9 puan
Paragraf Düzeni= 5 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 94
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
PierrettaScylla.
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: Yönetim :: Rp Gücü Hesaplama-
Buraya geçin: