Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Cehaletin Soğuk Kanı

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Persephone
Nigra
Nigra
Persephone


Karakter Yaşı : 18
Mesaj Sayısı : 34
Kayıt tarihi : 26/02/11
Gerçek Yaş : 30
Lakap : Persephone.

Cehaletin Soğuk Kanı Empty
MesajKonu: Cehaletin Soğuk Kanı   Cehaletin Soğuk Kanı Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 5:21 pm


Yıllar önce nasırlı ellerle inşaa edilmiş -tezek ve saman karışımı- bir evin penceresinden bakan bir kız vardı. Evde yanan sobanın çıtırtılarıyla, başını soğuk cama yaslamış, dışardaki katil soğuğu gözlüyordu. Ama ondan daha kötü biri vardı ki, bilmesede bunu hissediyordu. Bir insan bilginin ışığını söndürürse katil sayılmaz mıydı?

Aniden vurulan kapı ile irkildi kız. Yerinden fırlayarak kapıya gitti. Yaklaştığında "Kimsin?"dedi. Kapının ardından gürleyen sesi "Aç, kız şu kapıyı!"diye duyduğunda anlamıştı kız, gelenin büyükbabası olduğunun. İçinde titreyen korku ile itaat etti. Karşısında gördüğü yalnızca saç sakal
birbirine karışmış, soluk giysilerinin altında parlayan sarı cizmeleri olan yıllanmış bir adamın dışında birde yanında bir genç vardı.
Kız, hemen yazmasını düzeltti ve bakışlarını indirdi. Burda, erkek ile göz göze gelmek demek, namusun lekendiği ile eş değerdir. Namus bekaret demekti.
Büyükbabası "Bunu hammal gibi kullanabilirsin. Ama önce aş ver, kaban ver."derken, kız başını kaldırarak ona baktı. Gür sesi yankılanan ihtiyar "Sonrada ahıra yolla."dedi ve gitti. Bu gencin eve girebilmesinin nedeni gayet açıktı. Bahçede nöbet tutan adamları varken, gencin kıza bir şey yapmaya cesareti olamazdı. Zaten mecalide yoktu, hırpalanmış ve acıkmıştı. Birde üstüne soğuk eklenince... Kız, acıdı bu garip gence ve içeri buyur etti.

Dedesinin söylediği üzere gence kalın giysiler ve yemek verdi. Kendi elleriyle pişirdiği mercimek çorbasını yerken, gencin içi ısınıyordu. İlkte çekine çekine yesede açlığına hakim olamayıp hızlanmıştı. Kız, gülümsedi. Onu seyretmeyi son buldurup, gözü yine cama kaymıştı. Dışarıya hasretti o. Yeni şeylere hasretti o. Ama kavuşamayacağını gayet iyi biliyordu.
Tası yere koyan genç "Deden gibi değilsin, sen."dedi. İlk defa sesini duyduğundan şaşırmıştı, kız. Büyükbabasının bir yabancıya yardım eli uzattığını görünce, onunda kalbi yumuşak diye düşünmüştü. Ama gencin sözleri pembe hayallerini yıkmaya yetmişti. İhtiyar, çıkarı olmayan bir işe bulaşmazdı. Tek ailesi, tek örnek alacağı kişi olan Sarı Çizmeli; yine hikayelerindeki her yere alev püskürten kötü ejderhaya dönüşmüştü. Kendi ürettiğimiz masallarımız, ne yazikki hakikati gösterir. Kız da bunu görmüştü.

Aklına gelen ile "Okuma yazman var mıdır?"diye sordu. Genç beyaz kesildi birden, korkmuştu. Dedesi kötü cehalete sürüklemeye yemin etmişken torunu bunu nasıl sorabilirdi? Bu bir tuzak mıydı yoksa?
Kız, karşısındaki yabancının düşüncelerinden habersiz "Ben biliyorum. Sana da öğretirim."dedi. Bilgiye açtı, ama öğretmeyede karnı tok değildi. Hem başka kimi kimsesi yoktu. Dışardaki hayvanlardan farkı olmayan nöbetçilere mi öğretecekti? Büyükbabasına yetiştirirdiler, bu kesin.

Kız, cevap beklerken kapı çaldı yine. Aynı korku geldi içine. Bidonları kapıp gencin eline tutuşturdu. Kabanını alıp, kapıya koştu. Açtığında nöbetçilerden biriydi. Kuşkulu bir şekilde evin içini taradı ve ardından kıza baktı.
Durumu normal sezdi. Zaten olağandışı bir şey yoktu. Çıtını çıkarmayan adam arkasına dönüp gitti. Kız bir Oh, çekti. Ellerin, iğrenç yakıştırmalarına birkez maruz kaldı mı, büyükbabasının elinden sağ çıkamazdı. Namus şereftir.Şerefsizliğin sonu kan ise, bunca yüzyıllardır Osmanlı'nın ya da onu bırakın dünyanın yaptığı savaşlar neydi öyleyse? Onların sonuda kan değil miydi? Ama her şey herkese göreceliydi. Yordamak kişiye özgüydü.

Arkasına bakan kız bir baş hareketiyle gencin onu takip etmesini işarette bulundu. Evde sudan eser yoktu. Haliyle bidonları doldurmak lâzımdı.Bahçeden geçerken cehaletin resmen somut bakışlarına maruz kalmışlardı. Huzursuz ediciydi, evet. Ama önlemek ne mümkün?

Çeşmeye varana kadar aralarında hiçbir diyalog geçmedi. Konuşmaya mı utansınlar yoksa korksunlar onlarda bilemiyordular. Sonunda vardıklarında ise kız içinden Umarım su donmamıştır, diyordu. Şanslıydı, donmamış su gencin yerleştirdiğini bidona asilce akıyordu.
Genç, bir taşa oturdu ve bir dal parçasıyla şunu yazdı Bilirim, diye. Evde cevaplayamadığı soruyu karın üzerine yazmıştı. Kız, bunu görünce yüzüne nur geldi bile denebilirdi. Genç yazıyı eliyle sildi ve ardından, Depolarda buldular beni, dedi. Depolarda kitap saklanırdı. Kızın büyükbabası onları yakacak olarak kullanırdı ve her zaman evlere baskın yapıp kitapları toplardı. Bu küçük kasabada yalnız dedesi ve kendisinin okuma-yazma bildiğini sanırdı. Gence sorma sebebi yalnızca öğretmekti. Bunu beklemiyordu açıkçası.
Bidonlar dolunca artık gitmeleri gerekti. Fazla oyalanmaları aleyhlerine olurdu.

Birkaç gün birbirlerini göremediler. Kız genci merak ediyordu. Ne yapıyordu, nasıl hissediyordu, neredeydi, kim bilir? Derken büyükbabası eve geldi. Paltosunu çıkaran kıza "Ahırdaki hayvanlara saman indirmen lazım. Şu garip gence yardım ediver."dedi. Kız yalnızca başını salladı.
Büyükbabası güzel bir yemek şölenin ardından bastıran tatlı uykuya yenik düşerek, divanda uyuya kalmıştı.
Kız, kabanını alıp dışarı işini yapmaya gitti. Bir yandan merakından ölüyordu. Acaba genç hâlâ orada mıydı?
Ahıra girdiğinde hemen onu görmüştü arar gözler. İkisinde de güllaç gibi gülümseme varken dünya niye dönsün ki?
Kız içeriye girdiğinde genç "Burada duramam fazla, kaçmama yardım eder misin?"dediğinde keder gülümsemeyi alıp götürdü.
Gitmek istiyordu, burası ona göre değildi. Kaçıp kurtulmak en doğru olan
şeydi. Peki ya karşındaki saf güzelliği simgeleyen kız onunla gelir miydi? Yalnızca güzelli temsil etmiyordu, o. Yardımseverliği, bilgiyi, öğretmeyi... daha nice ışıltılar vardı onda. Genç, onu yakından tanısa belkide daha neler görecekti? İçine dolan cesaret ile "Sende benimle gel?"dedi, az buz tereddütle. Kızın gülüşü geri geldi. Burada kalıp ne edecekti ki? O zaten dışarıya hasretti. Oğlanın dediğine olumlu cevap verince kim bilebilirdi ki kaderleri kan ile bulanacaktı pembe hayal yolunda. Kim engel olacaktı, kızın kalbine dolacak acıya? Kim yaşatacaktı onlara düşledikleri güzel geleceği? Ne yaradan karıştı buna, ne de insanoğlu.

Ahırdan çıktılar gizlice. Bahçeden nöbetçilere takılmadan ayrıldılar. Kız ardından bakarken korkuyordu, ya peşlerine düşerlerse.
Köyden çıktılar, bilmedikleri yolda ilerlerken bir komyonet gördüler. Genç, kızı yönlendirerek komyonetin arkasına bindirdi, ardından kendiside geldi. Koyun taşıyormuş meğerse. Gergin olsalarda güldüler, bu şanslarına. Korkan hayvanlar iki kadersize yer verdiler. Ardından kamyonet sahibi geldi, bindi ve yolda ilerlemeye başladı. Kız ve genç
derin nefes aldılar. Ama her şey henüz bitmemişti.
Bir patlama sesi duyuldu ve araba durdu. Ardından yine o ses... Kız korkarak büzüldü yerinde. Genç, merakına yenik düştü ve ayağa kalktı. Gördüğü manzara midesini alt üst etmişti. Çünkü yerde şoförün cesedini görmüştü. Deşhete kapıldı ve kızın elini tutarak kamyonetten atladılar. Var güçleriye kaçıyorlardı, ama ölüm sinsice soluyordu nefesini arkalarından.

Ve bam...
Önden giden genç birden durdu. Kız, korkudan ağlıyordu. Bu duruş onu şaşkına uğrattı. Yere damlayan kanı gördüğünde gözleri büyüdü. "Hayır!"diye feryatları koparırken, genç diz çöktü, ama kızın elini hala bırakmamıştı. Ardından yüz üstü yere düştü, oğlan. Yine "Hayır!"diye bağırdı acıyla kız. Olanlara inanamıyordu. Hemen cesedin yanına gitti, kucağına çekti. Gözleri sabitlenmiş gencin ve kan akıyordu. Kız kestiremesede nerden geldiğini, kar kımızıya boyanıyordu. Kız; hıçkırıyor, haykırıyor, ağlıyordu. Ağıt yakar gibi bağırıyordu içindeki dağlayan acıyı.

Bu nasıl olur, ey yaradan? Nerede senin yüceliğin, merhametin? Gözlerini mi kapadın yoksa? Aç, açta gör kullarının halini...
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://vampakademisi.turkforumpro.com/
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

Cehaletin Soğuk Kanı Empty
MesajKonu: Geri: Cehaletin Soğuk Kanı   Cehaletin Soğuk Kanı Icon_minitimeC.tesi Şub. 26, 2011 7:57 pm

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 23 puan
Renklendirme/Görünüm= 9 puan
İçerik/Kurgu= 20 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 5 puan
Paragraf Düzeni= 2 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 84
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Cehaletin Soğuk Kanı
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ölümün Soğuk Nefesi Altında...

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: Yönetim :: Rp Gücü Hesaplama-
Buraya geçin: