Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Bir gezegen ve birbirine düşman iki ırk. Bir de arada kalanlar... Yüzyıllardır süre gelen bir savaş... Bu büyülü savaşa siz de dahil olun!

Üyeyseniz giriş yapın, eğer değilseniz hemen kaydolun ve eğlenceyi kaçırmayın!
Contraria Vocantum Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 William L. Monalite

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
William L. Monalite
Doktor (N)
Doktor (N)
William L. Monalite


Karakter Yaşı : ~
Rp Partneri : ~
Mesaj Sayısı : 6
Kayıt tarihi : 24/06/11
Lakap : Willie the Pooh

William L. Monalite Empty
MesajKonu: William L. Monalite   William L. Monalite Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 9:11 pm

New York’un şu yağmurlu günde normale göre biraz daha tenha, yine de onun zevkine göre fazla kalabalık sokaklarında amaçsızca yürürken duyduğu saçma sapan diyaloglara dikkat etmemek için yıpranmış ve onun şansına suyu fazlasıyla çeken spor ayakkabılarının yağmur suyu birikintilerine batıp çıkarken çıkardığı ritmik sese odaklanmıştı. Müzik çalarını çantasından çıkarıp kulaklıkları hergün yaptığı bir şeyi tekrarlayan insanlara özgü rahat ve hızlı hareketlerle kulaklarına taktı. Başlayan şarkı Here Comes the Rain Again, ne ironik.

Yağmurun gerçekten olduğuna kanıt istermiş gibi böyle nedensiz bir yürüyüşe göre şaşırtıcı derecede düzenli adımlarını ani bir şekilde kesip başını gökyüzüne kaldırdı. Kalın kazağının kapüşonu kabarık, kızıl saçlarının üstünden düşerken yüzüne ulaşmak için birbiriyle kavga ediyor gibi gözüken iri yağmur damlalarından birkaçı fazlasıyla beyaz tenine vurmuştu bile. Bu hisle irkilip bir an gözlerini kapadı, açtığında her yağmurlu günde olduğu gibi gri, bulutlarla dolu fakat ona garip bir şekilde hoş gelen gökyüzüyle karşılaştı. Çoğu kişi yağmuru sevmezdi ama onun hoşuna gidiyordu işte. Önündeki görüntüyü seçmesiyle birlikte besbelli acelesi olan birinin koşarken hızla ona çarpması bir oldu. Yana savrulup, yürüyüşü boyunca yeterince ıslanmamış gibi yine bir yağmur birikintisine denk gelirken adamın arkasından küfretmedi, bağırıp çağırmadı, hatta dönüp bakmadı bile. Islanınca kabarıklığı geçmiş alev rengi saçları, ona iyice alışmış ve rahatça üstüne yağabileceğini düşünüyor gibi gözüken yağmurla suratına yapışırken tek yaptığı perçemlerinin arkasından ‘Eh n’apalım’ bakışı atıyor gibi gözüken yarım açık, içinde bal rengi hareler bulunan yeşil gözleriyle koşuşturan insanların ayaklarına boş boş bakmaktı.

Yağmur ona melankolik geliyor olabilirdi, ama aslında seviyordu yağmuru. Onu rahatlatıyordu, hüzünlerinden arındırıp hissizleştiriyordu. Gökyüzünden dökülen bu bir oksijen iki hidrojen yığını hakkında edebiyat yapamazdı pek, zaten yağmur hakkında duyduğu en güzel söz kendine ait değil, eski arkadaşlarından birinin söylediği bir sözdü.

Şu ana kadar en yakınlaştığı kişilerden biri olan o kız, bunun gibi yağmurlu bir günde sınıfta otururlarken sakin sakin ona dönüp ‘Yağmur ve gök gürültüsünün sesini dinle, şeytanlardan oluşan bir orkestranın kutsaması gibiler.’ demişti. Ah, işte bu söz yağmur hakkında duyduğu en epik sözdü.

Ama o kızdan daha fazla böyle sözler duyamamıştı, geçen sene gözünün önünde bir otobüsün altında kalmıştı. O gün şu kısa ve sefil hayatında yaşadıkları arasında en net hatırladığı günlerden biriydi.


‘‘Hadi ama…’’ Ardından isminin biraz şımarık fakat daha çok itiraz eder bir tınıyla söylenişi. ‘‘Okul dışında çıktığın tek yer Walmart. Bizimle alışverişe gelmelisin –hayır market alışverişi de değil!- giysi gibi şeyler, anlarsın ya, ben ve diğer kızlarla?’’

‘‘Alışverişi sevmiyorum. Gereksiz yere dışarıya çıkmayı da. Ev-okul-market üçgeni benim için tamamen uygun. Beni zorlama. Sadece… Zorlama işte.’’ Bunları kıza hafifçe bozulmuş şekilde söylemişti. Yani ne gerek vardı asosyalliğinin yüzüne vurulmasına?

‘‘Sen bilirsin,’’ demişti kız inatçı inatçı omuz silkerken, delici mavi gözleri bir an onunkiyle karşılaşmıştı ve yeşil gözlerini kaçırırken, onun kırıldığını anlamıştı. İnatçılığı kırgınlığını saklamak için kullandığı bir maskeydi sadece. Ah mükemmel, birbirlerine olmadık yere bozulmuşlardı, gerçekten fevkalade.

‘‘Ah tamam, hadi ama bir dur-’’ Kız gelen otobüsü görmeden yola atlamadan önce o da kendi inadını bozup konuşmaya başlamıştı, hemen sonrası da kendinden normalde kolay kolay çıkmayacak, boğazını yırtarcasına attığı bir çığlık, o an itibariyle aracın altında kalmış kızın ismi.


Böyle saçma sapan bir şekilde tartışıyorlarken ölmüştü işte o. Gitmişti. Yoktu. Falan filan. Geçen sene bugün ölmüştü o. Eh, bazı şeyler geri alınmıyordu, o da bu olay hakkında içindeki hüznü ortaya dökecek kadar iyi bir konuşmacı değildi. Ama kız aklında o sözüyle yaşayacaktı;

Şeytanların sizi kutsamasına izin verin! Sözcüklerle çoğu insan kadar iyi oynayamıyor olabilirdi ama bazen derdini anlatabilecek kelimeleri tamı tamına buluyordu. Belki de annesinden geçmişti bu özellik? Onun intihar etmeden önce babasına bağırdıklarını hatırlayınca, ya evet, kesinlikle doğru sözcüklerdi, adamın ifadesinden anlamıştı annesinin çığlıklarının adamın kalbine buzdan kazıklar gibi battığını. Ama kadın yine ölememişti o kadar olaydan sonra. Şimdi yine aynı evdelerdi ve mutlu aile numarası yapıyorlardı. O yer miydi? Yemezdi.

Zaten bütün bunlar umurunda değildi. Gerçekten. Böyle şeyler başkasına anlatınca önemli gibi gözükürdü ama insanın kendisi yaşayınca… Hayır. Sadece hayır. Etkilemiyordu onu, etkilendiyse bile anlamamıştı. Klasik bir ergen gibi gözüküyordu dışarıdan, ama yaşıtlarından bile daha bir asi olmasının sebepleri yaşadığı ‘ilginç’ olaylar olabilirdi.

Belki de etkilenmişti fark etmeden? Normal bir ergen kendisi kadar dengesiz olmazdı, bir an sessiz sakin olup sonra vıdı vıdı konuşmak gibi, ya da ağlamaklıyken birden espri patlatıp kahkahalarla gülebilmek gibi.

Mesela şuan yağmura dalgın dalgın bakarken biraz yana kayıp kuru bir yere geçmesi ve nemli okul çantasından resim defterini çıkarması kesinlikle normal birinden beklenmeyecek bir şeydi. Sırılsıklamken resim çizmek? Eh, o her durumda resim çizmeye hazır biriydi. Her zaman yapmak istediği bir şeyi yapacaktı şimdi… Önündeki görkemli binaların resmini. Gökdelenleri her zaman sevmişti, inşaat aşamalarındayken bile. Şimdi ise onların bulutlara yükselişini görürken… Bilmiyordu işte, seviyordu onları! Bu yüzden mimar olmak istiyordu ya…

İçinde bulunduğu yağmurdan dolayı hafif puslu olan havayı aydınlatıyor gibi gözüken, hüzünlü olmasa da kesinlikle saf mutlulukla dolu gibi de gözükmeyen küçük bir gülümseme oluşmuştu yüzünde. Ya evet, mimar olacaktı, böyle gökdelenler yapacaktı, yaşamak için bir sebebi vardı, nacizane sebebi.

Uzun ve ince parmakları yüzünden örümceklere benzeyen, vücudunun geri kalanı gibi biraz fazla solgun olan elleri yağmur damlalarından inanılmaz bir şekilde kurtulmayı başaran kâğıdının üstünde dans ediyordu sımsıkı tuttuğu kurşun hazineyi yöneterek. Kalemi gerçektende her şeyiydi onun, en kötü zamanlarında kafasını dağıtmasını sağlardı, iyi zamanlarında kendisini –mutluluğunu- ifade etmesini sağlardı. Konuşmayı beceremiyordu pek, çizmek en iyisiydi. Bir yazar yazıları, bir müzisyen müziği hakkında ne düşünürse bir ressam özentisi olarak o da çizimleri için onu düşünüyordu. Hayatı.

Az bir sürede çiziminin genel hatlarını belirlemişti bile. Önündeki manzaranın aynısıydı. Normalde güzel bir resim yapınca yaptığı gibi gururla gülümsemedi kendi kendine, o an bunun için fazla hissizdi belki de. Aynı boş ifadeyle kalemini taslağın üstünde gezdirmeye başladı tekrar, gölgelendirme adına şu binaya birkaç çapraz çizik, yanındakinin camlarına biraz parıltı ve tabii ki yağmur damlaları için birbirine paralel birkaç savruk nokta.

İşte manzarası. Önündeki görüntü buydu, kısa ve net, sanat adına oynanmamış şekilde.

Yeşilliklerinin arkasında anlaşılmaz duyguların dolaştığı gözleriyle hafızasına kazımak istermiş gibi uzun uzun baktı kâğıttakilere. Yarın yine buradan geçecekti, öbür gün de, öbür günde, niye bu kadar uğraşıyordu ki her zaman gördüğü bir görüntüyü çizmek için? Kendi de bilmiyordu.

Sendelermiş gibi bir hareketle ayağa kalktı, yoldan geçerken gözü ona takılan birkaç kişinin ‘iyi misin evlat’ sorularını savruk birkaç baş sallamayla geçiştirdi ve cılız kolunu havaya kaldırdı resmi tutarak. Kağıdın üstünde önce benekler halinde belirip sonradan onu tamamıyla etkisi alan yağmurun şiddetlendiğini kağıdın elinde sertçe dalgalanmasından anlıyordu.

O da özgür bıraktı eserini, şehrin sokaklarında uçsun diye.

Yine başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bu kısımda yağmur damlaları gözyaşlarına falan karışmayacaktı, saçma sapan zamanlarda ağlamayacak kadar gururu olsun istiyordu en azından. Gözleri kapalı, kaşları hafifçe kalkık ve dudaklarında hafif bir gülümsemeyle yüzünde tam bir ‘ne yapıyorum ben?’ ifadesiyle başını iki yana salladı. Resim için yaptıkları görev bitince sigara yoksunluğu ve sinirden kaynaklanan titremelerine geri dönen üşümüş ellerini sırılsıklam olmuş kazağına soktu ve sakince evine doğru yürümeye başladı.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Vis Sanctus
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Kutsal ışık|| Yaratıcı
Vis Sanctus


Mesaj Sayısı : 482
Kayıt tarihi : 07/11/10

William L. Monalite Empty
MesajKonu: Geri: William L. Monalite   William L. Monalite Icon_minitimeCuma Haz. 24, 2011 9:34 pm

Gerekli Uzunluk= 10 puan
Anlatım= 20 puan
Renklendirme/Görünüm= 8 puan
İçerik/Kurgu= 19 puan
Akıcılık= 10 puan
İmla= 9 puan
Paragraf Düzeni= 3 puan
Tutarlılık= 5 puan

Toplam= 84
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
William L. Monalite
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» William L. Monalite
» Vincent E. Monalite
» William
» William M. Wayle
» Patrick William Rock |

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Contraria Vocantum Rpg :: RP Out :: Arşiv :: Rol Oyunları-
Buraya geçin: